Filistin’de yaşanan soykırım, Hollywood’un ikiyüzlülüğünü gözler önüne sererken, bu propaganda makinesinin nasıl çalıştığını da açık etti.
Özellikle son 20 yılda, Hollywood’un gitgide daha politize olmasına hep birlikte şahit olduk. Sosyal medyanın yükselişi, Hollywood yıldızlarının, bu kimliklerinin yanına bir de influencer kimliği eklemesini sağladı. Bu da kendilerine daha önce hiç sahip olmadıkları bir etki alanı yarattı. Daha önce kamuoyuyla etkileşimleri ödül törenleri ve televizyon/dergi röportajları ile sınırlı olan Hollywood yıldızları, bir anda her konuda görüş belirtebilen kanaat önderlerine dönüşmüştü. ABD’deki müesses nizam, bu fırsatı kaçırmadı elbette. Ortaya çıktığı günden beri Amerikan propaganda makinesinin önemli bir parçası olan Hollywood’un bu yeni etki alanı, iktidar sahipleri tarafından yıllardır efektif olarak kullanılıyor. Neticede ortaya, LGBTİ+ meselelerinden Trump yönetimine kadar, aklınıza gelebilecek her konuda kamuoyuna sabah akşam vaaz veren bir Hollywood çıktı. Müesses nizama ters düşmeyen her konuda duyar kasmak (virtue signaling), Hollywood’da geçer akçe hâline gelmişti. Şan şöhret uğruna her şeylerini feda etmeye hazır insanlarla dolu bir şehirde böyle bir meta ortaya çıkınca, satın alanı da çok oldu tabii.
Aslında bu duyar kasma ritüellerinin arkasındaki sahte motivasyonlar en başından beri açıkça ortadaydı ama son dönemde gizlemesi hepten imkânsız hâle geldi. 7 Ekim sonrası Filistin’de yaşananlar, Hollywood’un ikiyüzlülüğünü ayan beyan gözler önüne serdi. Gerek sosyal medyada, gerek basında sabah akşam duyar kasanlar, herkesin gözü önünde yaşanan bu soykırım karşısında sessizliğe gömüldü. Müesses nizama hizmet edecek konularda “cesurca” açıklamalar yapıp, sonra ne kadar cesur oldukları konusunda birbirlerinin sırtını sıvazlayanlar, Filistin’de her gün yüzlerce sivil öldürülürken ateşkes çağrısında bulunmaktan bile çekindiler. Maskeler düşmüş, gerçek yüzler ortaya çıkmıştı.
Farkındaysanız, Hollywood’da yıllardır yukarı doğru tırmanan politize olma eğrisi, son aylarda bir anda düşüşe geçti. Devam eden bir soykırıma karşı sessiz kalırken başka konularda duyar kasmak o kadar da kolay olmadığı için, Hollywood’da genel bir apolitikleşme eğilimi ortaya çıktı. Bu ayın başında gerçekleşen Oscar Ödül Töreni, bunun en net göstergelerinden biri oldu. Normalde politik konuşmalardan geçilmeyen Oscar gecesi, Jonathan Glazer gibi bir iki istisna dışında pek bir uysal geçti. Filistin’i geçtim, Ukrayna’nın işgali ya da Amerikan seçimleri gibi daha risksiz konularda bile konuşmaya çekinen bir Hollywood vardı karşımızda.
Hollywood’un içine düştüğü bu içler acısı hâl, akıllara komedyen Ryan Long’un birkaç ay önce çektiği videoyu getirdi. Long’un, Filistin-İsrail krizi sırasında hangi tarafı desteklemenin kariyerleri için daha iyi olacağını çözmeye çalışan oyuncuları tiye aldığı video, bugün ürkütücü derecede gerçek görünüyor.
Hollywood’un Propaganda Makinesi, Soykırıma Zemin Hazırlanmasına Yardım Etti
Filistin’de yaşanan soykırımın bilançosu bugün artık iyiden iyiye ağırlaştığı, ölen sivil sayısı 35 bine yaklaştığı için bugünlerde Hollywood’da İsrail taraftarı paylaşımlar yapmak eskisi kadar kolay değil. Ancak özellikle işgalin ilk aylarında çok daha farklı bir tabloyla karşı karşıyaydık. Hollywood’da pek çok isim bu işgali haklı çıkarmak, kalabalıklara pazarlanmasını kolaylaştırmak için sıkı bir çalışma yürüttü. İsrail ne zaman bir hastaneyi bombalasa ya da bir mülteci kampında yaşlı genç demeden herkesi katletse, hemen oyuncusu yönetmeni bir araya gelip “Rehineleri eve getirin” paylaşımları yaptı. Uluslararası toplum ne zaman İsrail’e karşı birleşse, canlı yayınlar açılıp, yaşlı gözlerle anti-semitizmden dem vuruldu. “Genocide Barbie” lakabının hakkını sonuna kadar veren Gal Gadot gibi bazıları ise çalışmalarını bir adım daha ileriye taşıdı. Eski İsrail askeri Gadot, 7 Ekim saldırısından yaklaşık bir ay sonra Hollywood’da özel bir davet düzenledi ve bu davette konuklarına İsrail ordusu tarafından derlenen 7 Ekim görüntülerini izletti. Bu etkinliğin basındaki yansıması, o günlerde propaganda makinesini başarıyla besledi.
Daha ekim ayında, İsrail intikam saldırılarını başlattığı ilk günlerde, bir grup sanatçı bir araya gelerek ABD ve Birleşik Krallık’ın bu saldırılara destek vermeyi kesmesini istedi ve İsrail’e ateşkes çağrısında bulundu. Bu açık mektup, hemen İsrail yanlısı bir karşı mektupla karşılandı. Amerikan Başkanı Joe Biden’a hitaben yazılan bu ikinci mektupta; Gal Gadot, Amy Schumer, Jerry Seinfeld, Adam Sandler, Bradley Cooper, Madonna, Chris Rock, Will Ferrell gibi isimler, Biden’dan İsrail’e desteğini kesmemesini istiyordu. “Rehineleri kurtarın” kisvesi altında yayınlanan bu mektuptaki “Bırakın İsrail Filistin’i istediği gibi bombalasın” mesajı gayet açıktı. Neticede bu mektup, ateşkes talep edenlere bir cevap olarak yazılmıştı.
Sonraki haftalarda, özellikle Hamas’ın 7 Ekim’de kadınlara karşı sistematik şekilde cinsel saldırı düzenlediği yalanı, Gal Gadot ve daha düşük profilli saz arkadaşları tarafından defalarca dile getirildi. Çünkü insanlıktan çıkarma stratejisinin işe yaraması için Filistinlilerin sadece katil değil, gözü dönmüş tecavüzcüler, barbarlar olarak da görülmeleri gerekiyordu. İsrail’in Hollywood’daki ayağı, bu canavarlaştırma politikası için elinden geleni yaptı. Bunun belki de en fütursuzca örneğine Julianna Marguiles imza attı. ER ve The Good Wife gibi yapımlarda rol alan Marguiles, katıldığı bir podcast’te siyahlara ve LGBTİ+’lara isyan etti ve zamanında Yahudilerin destek verdiği bu grupların şimdi kendilerini yalnız bıraktığını söyledi. Marguiles’a göre “bu insanlar”, anında kellelerini uçuracak ya da tecavüz edecek vahşilere destek veriyorlardı. Kendisi, 2 milyara yakın Müslümanı gözü dönmüş caniler olarak anmakta bir beis görmemişti. Bu kadar fütursuzca ortaya saçılmış İslamofobi ve ırkçılık, doğal olarak tepkileri beraberinde getirdi. Ancak hepimiz biliyoruz ki Marguiles bu süreçte bir an olsun başının belaya gireceğini ya da kariyerinin zedeleneceğini düşünmemiştir. Çünkü tüm bu süreç boyunca cezalandırılanlar, daha fazla Filistinlinin öldürülmesi için çığırtkanlık yapanlar değil, silahlar sussun diyenler oldu.
İsrail’i Eleştirenler Hollywood’da Kara Listeye Alındı
Aslında Hollywood’un geneline baktığımızda, İsrail-Filistin konusunda bölünmüş bir şehir görüyoruz. Bu parıltılı dünyasının çok göz önünde olmayan isimleri, oyuncusundan ışıkçısına sinema emekçileri, topyekûn İsrail’i desteklemiyor elbette. Ancak yönetim kadrolarının üst kademelerine çıktıkça bu denge değişiyor. Hollywood’da iktidar sahiplerinin büyük bölümünü İsrail yanlısı Neoconlar (Yeni Muhafazakârlar) oluşturuyor. Gücü elinde bulunduran bu yöneticiler, tabanda oluşan bölünmenin Filistin tarafında kalanları susmaya zorluyor. İşini kaybetme pahasına sesini yükseltenler ise diğerlerine ibret olmaları için cezalandırılıyor.
Bunun en net örneklerinden birini aralık ayı sonunda gördük. İsrail’in Gazze’de işlediği insanlık suçlarını eleştirme cesaretini gösteren isimler, aralık ayı sonunda bir anda kendilerini topun ağzında buldular. Spyglass stüdyosu, İsrail’i eleştirdiği için Scream serisinin yıldızı Melissa Barrera ile yollarını ayırırken, usta oyuncu Susan Sarandon da yıllardır çalıştığı yetenek ajansı UTA’den dışlandı. Öte yandan Saira Rao, Regina Jackson, Maha Dakhil gibi, kimisi stüdyolarda, kimisi yetenek ajanslarında çalışan sektörden pek çok isim, Filistin’i savundukları için kendilerini bir anda kapının önünde buldular. Sistematik olarak gerçekleştirilen bu cezalandırmalar, eşzamanlı olarak yapıldı ve böylece Hollywood’un geri kalanına da mesaj gitmiş oldu: İsrail’i eleştirmeye cüret ederseniz, bu şehirde iş bulmakta zorlanırsınız! Hollywood Blacklist, yenilenmiş hâliyle geri dönmüştü.
Hollywood’un Aydınlık Yüzü de Kendisini Gösterdi
Öte yandan tüm bu süreçte yaşananlar, Hollywood’a tamamıyla şeytani, monolit bir yapı olarak bakanlara da işin aslını göstermiş oldu. Çünkü tüm bu baskılara ve tehditlere rağmen Filistin için ses çıkarmaktan korkmayan yüzlerce, binlerce Hollywood mensubu var. Artists4Cesafire gibi girişimler, daha işgalin ilk günlerinden itibaren bu katliamı durdurmak için seslerini yükselttiler. Mark Ruffalo’dan Cate Blanchett’a, Kristen Stewart’tan Mahershala Ali’ye pek çok önemli isim, kariyerlerini zedeleyebileceğini bile bile bu harekete destek verdiler. Mark Ruffalo, gayet de iddialı olduğu bir ödül sezonunda, kendi başarısına engel olabileceğini bile bile kendisine her mikrofon uzatıldığında ateşkes çağrısını yineledi. Melissa Barrera, Scream serisinden kovulduktan sonra bile susmayı, geri adım atmayı reddetti ve İsrail karşıtı paylaşımlarına devam etti. Pek çok kişinin adını bile bilmediği yüzlerce oyuncu, yönetmen, senarist, her gün sosyal medya hesaplarından yaptıkları paylaşımlarla ateşkes çağrısına ellerinden geldiğince destek olmaya çalışıyorlar. Hiçbir çıkar gütmeden, aksine kişisel fedakârlıklarla yapılan bu çağrıların da bize hatırlattığı üzere, tek bir Hollywood yok; Hiçbir zaman da olmadı. Hollywood koca bir propaganda makinesi olsa da onu döndüren her dişli bu makineye hizmet etmek amacıyla dönmüyor.