Son olarak Megalopolis’e imza atan Francis Ford Coppola’nın sıradaki filmi, Edith Wharton’ın The Glimpses of the Moon romanının bir uyarlaması olacak.
Yaşayan en büyük sinemacılardan olan Francis Ford Coppola, şu sıralar yeni filmi Megalopolis‘in pazarlama çalışmalarıyla meşgul. Usta yönetmenin kendi cebinden finanse ettiği 120 milyon dolarlık epik filmi, izleyenler tarafından etkileyici bulunsa da gişe potansiyeli oldukça sınırlı görünüyor. Bu yüzden Coppola’nın hayal ettiği gibi bu filmin tanıtımına 100 milyon dolar harcayacak bir stüdyo bulması zor. Ancak Megalopolis arkasına büyük bir stüdyo almasa bile bu yaz epey ses getirecek gibi görünüyor. Hem Cannes’ın hem de Venedik’in Megalopolis’i programlarına eklemek için Coppola’yla görüştüğü biliniyor. Muhtemelen Coppola tercihini Cannes’dan yana kullanacak.
Megalapolis belki Francis Ford Coppola’ya milyonlarca dolar kaybettirecek ama bu durum yönetmenin hız keseceği anlamına gelmiyor. Zira kendisi daha şimdiden bir sonraki filmi üzerinde çalışmaya başlamış durumda.
Birkaç hafta önce verdiği bir röportajda yeni bir film üzerinde çalıştığını açıklayan Francis Ford Coppola, bu filmin ne olacağını ise söylememişti. Ancak o bilgi de dün ortaya çıktı. The Cotton Club filminin Atlanta’da düzenlenen özel gösterimine katılan Coppola, gösterim sonrası izleyicilerin sorularını yanıtladı. Usta yönetmen, bu soru-cevap etkinliği sırasında bir sonraki filminin detaylarını da paylaştı.
Yönetmenin sıradaki filmi Edith Wharton‘ın The Glimpses of the Moon romanının bir uyarlaması olacak. Coppola, Leo McCarey’nin 1937 yapımı The Awful Truth filminin de bu yeni projenin ilham kaynaklarından biri olduğunu söylüyor. Her iki eser de anlaşmalı bir şekilde ayrılmaya karar verdikten sonra ayrılmanın o kadar da kolay olmadığını fark eden çiftlere odaklanıyor.
Edith Wharton’ın Türkçeye Ay’ın Parıltıları adıyla çevrilen romanının tanıtım yazısı şöyle:
“Nick ve Susy zengin arkadaşlarının imkânlarıyla yaşayan, onların bazı işlerinde yardımcı olup gelir elde eden iki gençtir. Şimdiye kadar para kazandıracak işlerde çalışmamışlar; bahşiş, bir iyiliğin karşılığı veya hizmet bedeli adı altında verilen paralarla geçinmişlerdir. Birbirlerine âşık olmalarına rağmen aralarında bir anlaşma yaparlar. Anlaşmaya göre, evlenecekler ve bir yıl zengin arkadaşlarının malikânelerinde balayı geçireceklerdir. Kendilerine düğün hediyesi olarak verilen yüklü çekler ve mücevherler de, bu sürede hayatlarını sürdürmeleri için sermayeleri olacaktır. Ve bir gün ikisinden biri iyi bir kısmetle karşılaşırsa, diğeri sorun çıkarmadan aradan çekilecektir. Susy’nin lükse düşkünlüğü ve sosyeteyle bağları, Nick’in ise daha ilkeli ve ahlaki değerlere bağlı olması aralarında bir uçurum yaratır. Nick göz yumamayacağı şeylere tanık olduğunda, biraz da kaçmak için uzun bir yolculuğa çıkar. Bu yolculuğu ona sunan zengin ailenin kızı, Nick için eş adayı olarak görünürken; Susy kendisine âşık bir lordla evlenmeyi düşünmeye başlar. Nick ve Susy hâlâ birbirlerini sevmelerine rağmen aralarındaki mesafe, gurur ve önyargıları onları giderek birbirlerinden daha da uzaklaştırır.”