Öncelikle itiraf etmek gerek ki son birkaç yıl sinema dünyası için hiç de kolay geçmedi. Belki de en savunmasız olduğu dönemde pandemi yüzünden derin bir yara alan sektör, bugün de aç gözlü stüdyo yöneticilerinin sebep olduğu grevler yüzünden yeni bir krizin içinde. Üst üste gelen bu krizler ödül törenleri ve bunları düzenleyen kurumlar için de oldukça sıkıntılı bir tablo ortaya çıkardı. Bu yüzden bu krizi atlatmak adına bazı değişiklikler yapmaları bir noktaya kadar anlaşılabilir. Ancak tüm bu faktörler bile Gotham Film ve Medya Enstitüsü’nün son kararını haklı çıkarmaya yetmez. Çünkü Enstitü’nün Gotham Ödülleri’ndeki bütçe sınırlamasına dair aldığı son karar, Gotham Ödülleri’nin varlık amacını sorgulamaya açacak cinsten.
Bağımsız filmleri ve sinemacıları onurlandırmak, görünürlüklerini arttırmak adına 1991 yılından beri her sene dağıtılan Gotham Ödülleri, yıllardır bağımsız sinemanın en prestijli ödülleri arasında gösteriliyor. Hatta Bağımsız Ruh Ödülleri ile birlikte en prestijli iki ödülden biri olduğunu bile pekâlâ söyleyebiliriz. Hâl böyleyken Gotham Enstitüsü’nün bu hafta kalkıp değerlendirmeye alınacak filmlerdeki bütçe sınırlamasını kaldırması, bir ödül töreninin hayatta kalabilmek için aldığı en akla ziyan kararlardan biri olarak sinema tarihine geçebilir. Çünkü bütçe sınırlamasını kaldırıp Barbie ve Oppenheimer gibi filmler için kapıyı araladıktan sonra Gotham Ödülleri düzenlemenin ne anlamı var ki? Buyuralım hep beraber Oscar Ödül Töreni’ne doğru yol alalım. Gotham’ı Gotham yapan, düşük bütçeli bağımsız filmleri onurlandırıyor olmasıydı.
Kurulduğu günden beri düşük bütçeli bağımsız yapımları, çok daha geniş imkânlara sahip rakiplerinden ayırmak için çeşitli kriterlere bağlı kalan Gotham Enstitüsü, on yıldan uzun bir süredir de bunu bütçelere bir üst sınır koyarak yapıyor. Enstitü son on yıldır bu üst limiti 35 milyon dolarda tutuyordu. Bu hafta alınan kararla birlikte bu bütçe sınırı tamamen kaldırıldı. Bu dakikadan sonra bütçesi ne olursa olsun bir film Gotham Ödülleri’nde yarışabilecek. Gotham Enstitüsü hangi filmleri değerlendirmeye alacağı konusunda yeni kriterlerinin “komite tarafından değil sinemacı tarafından yapılan filmleri seçmek” olacağını söylüyor. Ne var ki yukarıda bahsini geçirdiğim iki film de, yani Barbie ve Oppenheimer da bu tanıma uyuyor. Her ikisi de stüdyo sistemi içinde hayata geçirilmiş olsa da biri Greta Gerwig ve Noah Baumbach’ın, diğeri de Christopher Nolan’ın öncülük ettiği, sinemacı projeleri. Bu yüzden pekâlâ bu yılki Gotham Ödülleri için yarışmaları söz konusu olabilir. Ancak zaten sinemanın gündemini de gişesini de uzunca bir süre domine eden bu ve benzeri filmlerin gerçekten bir de Gotham Ödülleri’nde düşük bütçeli, kesinlikle aynı imkânlara sahip olmayan filmlerin önüne geçmesine gerek var mı? Peki diyelim ki bu sorunun cevabı evet olsun, o zaman ilk soruma geri dönüyorum: Bu yeni haliyle Gotham Ödülleri’ne neden ihtiyaç var ki? Ödül sezonunda hiç oyalanmadan, sağa sola sapmadan buyuralım Oscarlara. Ne de olsa Everything Everywhere All at Once gibi tüm bariyerleri aşan nadide işler zaten Oscar’da da kendisine yer buluyor artık.
Gotham Enstitüsü, bu kararını da, aynı anda açıkladığı uluslararası filmleri yarışa dâhil etme kararını da kapsayıcılık adına atılmış önemli bir adım olarak savunuyor ama çok açıkça görülen bir şey var ki o da pek çok ödül töreni gibi Gotham Ödülleri’nin de yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olduğu gerçeği. Neticede Altın Küre’nin bir çırpıda silinip atıldığı -gerçi geç bile kalınmıştı, Akademi Ödülleri’nin her geçen yıl biraz daha önemini yitirdiği bir döneme girmiş bulunuyoruz. Kısa süre önce ödül ekibinden bazı kişilerin işine son veren, The Project Market’ı da iptal etmek zorunda kalan Gotham Enstitüsü’nün bu son hamlesi de suyun üzerinde kalmak için çırpınmasından, bunu yaparken de kıyıdan iyice uzaklaşmasından başka bir şey değil.