Megalopolis’e İlham Veren 15 Film

Megalopolis

The Fountainhead’den Eyes Wide Shut’a, Citizen Kane’den Things to Come’a, Francis Ford Coppola’nın Megalopolis filmine ilham veren 15 film!

Francis Ford Coppola’nın son yıllarda Hollywood’da benzerini görmediğimiz bir cesaret örneği göstererek çektiği Megalopolis, önümüzdeki hafta, aralarında Türkiye’nin de yer aldığı pek çok ülkede gösterime girecek. Coppola, kendi parasıyla finanse ettiği 120 milyon dolarlık bu epiği mümkün olduğunca geniş bir kitleye ulaştırabilmek için, Megalopolis’in tanıtım kampanyasında önceki filmlerinden çok daha aktif bir rol oynuyor. Son dönemde adını çok sık duyduğumuz yönetmen, bu çalışmalar kapsamında Letterboxd’a da katılmış, burada her sinemasevere önereceği filmleri derlediği 20 filmlik bir liste paylaşmıştı. Coppola, bugün Letterboxd’daki listelerine bir yenisini daha ekledi. Usta yönetmen bu kez de Megalopolis’e ilham veren 15 filmi listeledi.

Francis Ford Coppola’nın seçtiği 15 film arasında The Fountainhead, Things to Come, Citizen Kane gibi Megalopolis üzerindeki etkisi açıkça görülen filmler olduğu gibi, Raise the Red Lantern ve The Invisible Man gibi aradaki bağlantının o kadar bariz olmadığı bazı tuhaf tercihler de var.

Megalopolis İçin Coppola’ya İlham Veren 15 Film

Gelecek Şeyler / Things to Come (1936), Yön:William Cameron Menzies

Megalopolis, Things to Come

Bilim-kurgu türünün öncülerinden olan bu H.G. Wells uyarlaması, insanlığın geleceğini şekillendiren savaş, yıkım ve teknolojik ilerlemeyi ele alıyor. 100 yıllık bir dönemi kapsayan destansı bir öyküyle, toplumun değişen yüzünü gözler önüne seriyor.

Cabiria (1914), Yön: Giovanni Pastrone

Megalopolis

İtalya yapımı bu sessiz film, Roma döneminde geçen bir macera ile savaşı, politik entrikaları ve mitolojik unsurları birleştiriyor. Görsel açıdan çığır açan bu film, sessiz dönemin en dikkat çekici yapımlarından biri.

Ben Hur (1907), Yön: Frank Oakes Rose

Megalopolis

Roma İmparatorluğu döneminde geçen bu destansı film, intikam ve inanç temalarını işleyen, sürükleyici bir hikâye sunuyor. Ben Hur, 1959 yapımı olan versiyonuyla biliniyor olsa da 1907 yapımı ilk versiyonu da sinema tarihinde önemli bir yere sahip.

Güzel ve Çirkin / La Belle et la Bête (1946), Yön: Jean Cocteau

Jean Cocteau’nun eşsiz bir görsel stil ve masalsı atmosferle işlediği bu film, sevginin dönüştürücü gücünü büyüleyici bir şekilde anlatıyor. Hem romantik hem de şiirsel olan bu eser, sinemadaki masal uyarlamalarının en akılda kalıcı örneklerinden biri.

Gözü Tamamen Kapalı / Eyes Wide Shut (1999), Yön: Stanley Kubrick

Stanley Kubrick’in son filmi olan bu modern başyapıt, New York’ta yaşayan bir doktorun (Tom Cruise) evliliğini sorgularken gizemli bir yeraltı dünyasına adım atmasını konu alıyor. Elit tabakanın kontrol ettiği gizli örgütlere ve ezoterik konulara da temas eden filmin Megalopolis’in ilham kaynaklarından biri olması pek de şaşırtıcı değil.

Kırmızı Fenerin Yükselişi / Raise the Red Lantern (1991), Yön: Zhang Yimou

Çin’de 1920’lerde geçen bu çarpıcı film, babasının ölümünün ardından zengin bir adam olan Chen ile evlendirilen Songlian’ı takip ediyor. Chen’in dört karısından biri olan Songlian’ın yeni evinde istediklerine sahip olabilmesi için diğer kadınlarla çekişmeye girmesi gerekiyor. Zhang Yimou (Hero)’nun en önemli eserlerinden olan Raise the Red Lantern, görsel zenginliği ve güçlü duygusal anlatımıyla dikkat çekiyor.

Yurttaş Kane / Citizen Kane (1941), Yön: Orson Welles

Orson Welles’in yönettiği bu sinema klasiği, medya devi Charles Foster Kane’in yükselişi ve düşüşü üzerinden Amerikan toplumunu sorgulayan bir başyapıt. Yenilikçi anlatım teknikleri ve usta işi rejisiyle sinemada çığır açan bir yapım olan Citizen Kane, bugün tüm zamanların en iyi filmleri arasında kabul ediliyor. Hatta pek çok kişiye göre en iyisi.

Caesar and Cleopatra (1945), Yön: Gabriel Pascal

George Bernard Shaw’un oyunundan uyarlanan bu tarihi dram, Julius Caesar ve Mısır Kraliçesi Cleopatra’nın iktidar savaşı ve tutkuyla bezeli ilişkisini merkezine alıyor. Film, ihtişamlı sahneleri ve derinlikli karakterleriyle dikkat çekiyor. Megalopolis’in ABD’de geçiyor olmasına rağmen Roma İmparatorluğu’ndan izler taşıyan bir medeniyet tasviri çizmesi, Coppola’nın Caesar and Cleopatra’yı ilham kaynakları arasına eklemesini daha anlamlı kılıyor.

Görünmez Adam / The Invisible Man (1933), Yön: James Whale

H.G. Wells’in romanından uyarlanan bu korku klasiği, görünmez olmanın lanetini taşıyan bir bilim adamının giderek deliliğe sürüklenmesini anlatıyor. Whale’ın imzasını taşıyan film, özellikle görsel efektleriyle döneminin ilerisinde bir film.

The Fountainhead (1949), Yön: King Vidor

Megalopolis, vizyoner bir mimara odaklanıyor olmasıyla, duyurulduğu ilk günden beri Ayn Rand’in The Fountainhead’ine benzetilen bir yapım oldu. Bu yüzden The Fountainhead’i, Megalopolis’in bir numaralı esin kaynağı olarak da değerlendirebiliriz. Senaryosunu da doğrudan Ayn Rand’in yazdığı film, kendi prensiplerinden ve vizyonundan ödün vermeyen bir mimar üzerinden, bireysel özgürlük ve birey-toplum ilişkisi gibi önemli konulara ışık tutuyor.

Hayatımızın En Güzel Yılları / The Best Years of Our Lives (1946), Yön: William Wyler

II. Dünya Savaşı’ndan dönen üç asker, savaş sonrası topluma uyum sağlamaya çalışırken, pek çok zorlukla karşılaşır. The Best Years of Our Lives, duygusal derinliği ve etkileyici performanslarıyla döneminin en iyi savaş sonrası dramlarından biridir.

Mançuryalı Aday / The Manchurian Candidate (1962), Yön: John Frankenheimer

Megalopolis

Soğuk Savaş döneminde geçen bu politik gerilimde, Kore Savaşı’ndan dönen bir askerin beyni yıkanarak bir suikastçıya dönüştürülmesi anlatılıyor. The Manchurian Candidate, bugün komplo teorisi çevrelerinde de sıkça referans verilen bir film.

Spartacus (1960), Yön: Stanley Kubrick

Stanley Kubrick’in yönettiği bu epik film, Roma İmparatorluğu’na karşı kölelerin başlattığı ünlü isyanı konu alıyor. Epik denince akla gelen ilk filmlerden olan bu filmin Megalopolis’i de etkilemiş olması sürpriz değil.

Kanlı Ayakkabı / The Red Shoes (1948), Yön: Emeric Pressburger

Bu büyüleyici film, genç bir balerinin şöhret ve tutku arasında kalışını, bale dünyasının acımasız rekabetiyle harmanlayarak anlatıyor. The Red Shoes, görkemli dans sahneleri ve etkileyici anlatımıyla sinema tarihinin en gösterişli filmlerinden biri olarak kabul ediliyor.

Persona (1966), Yön: Ingmar Bergman

Ingmar Bergman’ın bu başyapıtı, bir aktris ile ona bakan hemşirenin arasında gelişen tuhaf ve yoğun ilişkiyi ele alıyor. Kimliklerin bulanıklaştığı ve sessizliğin anlam kazandığı bu film, insan psikolojisinin derinliklerine inerek izleyiciyi rahatsız edici bir sorgulamanın içine çekiyor.