2024 Cannes Film Festivali: Eleştirmenler Ne Diyor #1

77. Cannes Film Festivali, salı günü gerçekleşen açılı töreniyle birlikte 25 Mayıs’a kadar sürecek yolculuğunu başlattı. 12 gün boyunca gerek Ana Yarışma‘da gerek paralel seçkilerde merakla beklenen filmleri sinemaseverlerle buluşturacak olan Cannes Film Festivali, yıl boyunca adından söz ettirecek filmlere dair ilk yorumları da duyduğumuz yer olacak.

Nitekim daha şimdiden gösterimi gerçekleşen filmlere dair ilk eleştiriler yayınlanmaya başladı. Biz de Indiewire, The Film Stage, ScreenDaily, Little White Lies gibi saygın mecralarda yayınlanan eleştirileri tarayarak, bu filmlerin eleştirmenlerden nasıl yorumlar aldığını derledik.

Cannes Film Festivali gün sonu raporumuzun ilk sayısında; 7 dakika boyunca ayakta alkışlanan yeni Mad Max filmi Furiosa, festivalin açılış filmi olarak seçilen Quentin Dupieux imzalı The Second Act, Ana Yarışma’dan gösterilen ilk film olan Wild Diamond, Belirli Bir Bakış bölümünün açılış filmi When the Light Breaks ve bir tuhaf dönem filmi The Girl With The Needle var.

2024 Cannes Film Festivali: Eleştirmenler Ne Diyor #1

Furiosa: A Mad Max Saga (Yön: George Miller)

MetaCritic Puanı: 83 / Rotten Tomatoes Yüzdesi: 87

David Ehrlich / IndieWire (A-):

“Furiosa, bugüne kadar çekilmiş en güçlü sinematik deneyimlerden birine (Mad Max: Fury Road) tersine mühendislik yapmaya çalışmak yerine, o deneyimin yakıtını oluşturan duygular için Çorak Topraklar’ı tarıyor. Fury Road’un arkasında umut arayışı vardı; Furiosa ise daha en başından bu umuda neden ihtiyaç duyduğumuza odaklanan görkemli bir film.”

Bilge Ebiri / Vulture (90/100):

“Furiosa, Mad Max: Fury Road’un neşeli sarhoşluğuna kişisel ve belki de gerekli bir cevap gibi hissettiriyor. (…) O 2015 yapımı başyapıt öylesine heyecan vericiydi ki daha büyük, daha üzücü büyük resmi gözden kaçırmak kolaydı. Kasvetli, sarsılmaz ve fevkalade çarpık Furiosa ise bunların hiçbir zaman cool olarak görülmemesi gerektiğini hatırlatıyor. Chris Hemsworth’ün canlandırdığı sadist savaş lordu, filmin bir noktasında Furiosa’ya “Sen ve ben, biz zaten ölüyüz” diyor. Bu, dünyanın sonu; bunlar da dünyanın sonundaki insanlar…

Filmin görüntüsü bir masal kitabı kalitesinde ki bu, gerçekçi görünmeyen görsel efektlerden şikayet etmeyi sevenleri rahatsız edebilir. Ama dürüst olmak gerekirse Furiosa fantastik görünüyor. Aynı zamanda fantezi ürünü gibi duruyor. Sonsuzluğa uzanan çöl, ölü enginliğin içinden yükselen ürkütücü kaleler, karakterlerin pus içinde kaybolduğu amansız kum fırtınaları… Bunların hiçbiri gerçek gibi durmuyor çünkü zaten en başından öyle görünmemeleri gerekiyordu.”

Hannah Strong / Little White Lies (80/100):

“Stüdyoların yönetmenleri (ne kadar kötü etkileyeceğine bakmaksızın) aksiyon filmlerini hızlı ve ucuz yapmaya teşvik ettiği bir dönemde, Furiosa, daha iyi bir dünyanın mümkün olduğunu kanıtlıyor; Her patlamanın, her ucu kesik pompalının, her eskitilmiş savaş botunun bir insanın elinden çıktığını gösteren yağlı, kirli parmak izleriyle kaplı bir filmin çekilebileceği bir dünya. Miller’ın devasa ölçeği ve vizyonu etkilemeye devam ediyor… Furiosa kesinlikle mümkün olan en büyük perdede, en yüksek sesle izlenmeyi hak ediyor. Ayda yılda bir görebileceğimiz (o da şanslıysak) bir teknik ustalık ve sinematik cüret başarısı.”

David Rooney / The Hollywood Reporter (60/100):

“Sosyal medyadaki ‘film broları’ sinema tanrısı George Miller’a soluksuzca tapınırken huysuzluk etmek istemem ama Furiosa, Mad Max Max: Fury Road’un çok gerisinde. Anında klasiğe dönüşen 2015 yapımı film cesarete, ağırlığa ve bir an bile durmayan turbo açmış bir itiş gücüne sahipti. Distopik serinin bu beşinci filmi ise bir durup bir gitmesinin altında eziliyor… Anya Taylor-Joy’un filmdeki varlığı oldukça güçlü ve Chris Hemsworth’ün de kaçık savaş lordu rolünde epey eğlendiği açık ama mit oluşturma zayıf kaldığı gibi, aksiyon da önceki filmdeki görsel şairanelikten uzak.”

The Second Act (Yön: Quentin Dupieux)

The Second Act by Quentin Dupieux

MetaCritic Puanı: 59 / Rotten Tomatoes Yüzdesi: 57

Ben Croll / IndieWire (B-):

“Dupieux’nun önceki iki işi gibi The Second Act de şov dünyasının sorumluluklarına dair sorular sorarak, performans icra edenlerin seyircilere karşı nasıl bir yükümlüğü olduğunu, ya da böyle bir yükümlülüğü olup olmadığını sorguluyor. Elbette Dupieux’nun alet çantasında gösteriş ve iddia gibi şeylere yer olmadığı için bu yeni film de bu sorgulamalar konusunda hiçbir zaman iddialı olmuyor. Dupieux bunun yerine uçarı davranmak istiyor ve Fransa’nın en ünlü yıldızlarını, sıkıntılı bir filmden kaçmaya çalışan bir grup aktör olarak, dördüncü duvarı paramparça eden bir maskaralığın içine atıyor.

(…) Tüm yıldız gücüne ve kendinin de farkında olduğunu gösteren göz kırpmalarına rağmen film, Dupieux’nün kariyerinin zirvesini yaşadığı Daaaaaalí! ve Incredible But True gibi yakın dönem işlerinde gördüğümüz sonuna kadar risk alan yaratıcılıktan yoksun. Oyuncuların egoları ve sette yaşanan sıkıntılar hiciv için elverişli konular olsa da 73 dakikalık kıymetsiz bir filmi taşımak için yeterli olmayabilirler.”

Rory O’Connor / The Film Stage (B):

“(Filmde) MeToo’ya, A.I.’a, cancellanma korkusuna ve etrafımızda dünya yanarken sanat yapmanın kayıtsız abesliğine iğnemeler var. (The Second Act) biraz yapmacık, hatta biraz kör göze parmak gibi hissettirse de performanslardaki ve rejideki inanç ve oturmuş kalite filmi kıyıya yanaştırmaya yetiyor. Özellikle Willy rolünde neredeyse Yannick’teki muhteşem işine denk, elektrik yüklü ve öngörülemez bir performans sunan Raphaël Quenard’a dikkat çekmek isterim.”

Tim Grierson / ScreenDaily (50/100):

“Günün sonunda Dupieux’nun havai filmi nüktedan olmaktan ziyade ümitsiz; Sinemanın dört bir yandan saldırı almasından -gerek kayıtsız seyircilerden, gerek Amerika’da çalışmayı yeğleyen Fransız oyunculardan, gerek ruhsuz teknolojinin insan anlatımlarının yerini almasından- yakınıyor. Ancak insan, bu provokatörün daha iyi bir provokasyon kurgulamasını ummadan edemiyor. Sinemanın yeni fikir kıtlığı yaşamasına odaklanan film, ne yazık ki tam da bu konuda eksik kalıyor.”

Wild Diamond (Yön: Agathe Riedinger)

Cannes Film Festivali

MetaCritic Puanı: – / Rotten Tomatoes Yüzdesi: 83

Esther Zuckerman / IndieWire (B-):

“Bu yıl Cannes’da Ana Yarışma’da yarışan tek ilk film olan Wild Diamond’ın merkezinde, daha önce gördüğümüz bir hikâye var. Zor şartlarda yaşayan genç bir kadın yıldız olma hayalleri kuruyor ve şöhret yolundaki yolculuğu, fiziksel ve duygusal olarak onu karanlık yerlere götürüyor. Bu senaryonun farklı versiyonlarını Andrea Arnold’ın Fish Tank’inde ya da Ninja Thyberg’in Pleasure’ında bulabilirsiniz. Yönetmen Agathe Riedinger’in çıkış filmi, Malou Khebizi’nin tuhaf ve çekici bir mesafeyle hayat verdiği Liane’de gerçekten özel bir ana karaktere sahip olsa da, şöhret peşinde koşma ve bunun insana bedeli hakkında söyleyecek çok az yeni şeye sahip. Filmin, etrafına derinlikli bir dünya kurmayarak Liane’in hakkını verememesi gerçekten yazık olmuş.”

Savina Petkova / The Film Stage (C-):

“Wild Diamond, kadın öznelliği tarafında pozisyon alacak ve genç kadınların cinsel objeye dönüştürülmesindeki mizojiniye değinecek kadar aydın bir film olsa da sürpriz bir şekilde tensel konularda tutucu bir filme dönüşüyor. (Aptal ama güzel kız olarak bakılan) süslü kadınları kendi tensel benliklerinden tehlikeli bir şekilde soyutlayan bir stereotip var (filmde). Bu senaryoda; takma tırnaklar, postiş saç ve meme-popo implantları fiziksel dokunma eylemine bir bariyer olarak görülüyor. Bu mantık (filmin ana karakteri) Liane’inkine benzer kadın estetiğini ‘woman-doll’ klişesinin içine hapsediyor ve bu estetiğin sadece tensel değil, aynı zamanda erotik ve gerçekten güçlendirici bir şey olarak yeniden ele alınma ihtimalini ortadan kaldırıyor.”

Stephanie Bunbury / Deadline:

“Riedinger’in çıkış filmi, konu aldığı karaktere takdire şayan bir empatiyle yaklaşıyor ve Liane’i kendi bakışıyla ele alarak çevresinde yaşananları çoğunlukla onun gözünden görüyor. Liane’in yaşadığı bölgede yaşayan ve profesyonel bir oyuncu olmayan Malou Khebizi, Liane’in çocuksulukla kararlılığı harmanlayan tuhaf karışımını belli ki çok iyi anlıyor…”

When the Light Breaks (Yön: Rúnar Rúnarsson)

MetaCritic Puanı: – / Rotten Tomatoes Yüzdesi: 100

Adam Solomons / IndieWire (B):

“Belirli Bir Bakış’ın açılış filmi, travmatik birkaç günde geçen gergin ve dokunaklı bir büyüme hikâyesi.”

“Dâhil olan herkes, son derece basit bir senaryo ve çok az şeyi açıklayan bir hikâyeyle gayet iyi, anlamlı bir iş çıkarıyor.”

Stephanie Bunbury / Deadline:

“Rúnarsson aza tamah ederek kısıtlı bir tuvalde, tutumlu bir anlatı tercih ediyor ama o kadar tutumlu ki bazen ayak sürüyor. Yine de kendisine koyduğu sınırlar içerisinde oldukça gerçek ve üzücü hissettiren boğuk bir yas tablosu çiziyor.”

Guy Lodge / Variety:

“Rúnarsson’un filmi, melodramdan kaçınarak, ölümün yaşayanlar arasında aniden oluşturduğu bağlara dair ölçülü, duyusal bir inceleme sunuyor.”

The Girl with the Needle (Yön: Magnus von Horn)

Cannes Film Festivali

MetaCritic Puanı: – / Rotten Tomatoes Yüzdesi: –

Joe Utichi / Deadline:

“Vic Carmen Sonne ve Trine Dyrholm’un başrollerini üstlendiği film, Danimarka’nın en bilindik cinayet davalarından birini ele alarak I. Dünya Savaşı sonrasında uçlarda yaşayan insanlara dair şairane ve karanlık bir masala dönüştürüyor.”

“Magnus Von Horn, The Girl with the Needle ile Ana Yarışma’ya alınmanın hakkını veriyor ve filmde ödül potansiyeli de bolca bulunuyor.”

Savina Petkova / The Film Stage (B+):

“The Girl with the Needle’ın geçtiği dönem -1919 Kopenhag’ı- günümüzden yüz yıl uzakta olsa da filmin atmosferi bugünün dünyası kadar ağır hissediliyor. Biten savaşların yerini yaklaşan yenilerinin alması, evden çıkarmalar, fakirlik, kürtajın yasak olması derken 1920’lerin İskandinavyası 2020’ler Avrupası’nın pek çok köşesini korkutucu şekilde yansıtmaya başlıyor.”

Sophie Monks Kaufman / IndieWire (B+):

“Magnus von Horn’un güzel görünümlü ve büyüleyici Ana Yarışma filmi, sürprizi olan, zengin ve kendinden emin bir hikâye anlatımı sunuyor.”

“Usta işi bir görsel dil, Magnus von Horn ve Line Langebek Knudsen’in senaryosuyla birlikte çalışarak her hikâyeden absürt bir varoluşsal mizah çıkarıyor.”

Eleştirmenler Ne Diyor serimize Cannes Film Festivali boyunca devam edeceğiz.