2024 Cannes Film Festivali: Eleştirmenler Ne Diyor #4

Avrupa Film Ödülleri

Artık beşinci gününü geride bırakmış olan 77. Cannes Film Festivali, 12 gün boyunca gerek Ana Yarışma‘da gerek paralel seçkilerde merakla beklenen filmleri sinemaseverlerle buluşturacak. Dolayısıyla Cannes, yıl boyunca adından söz ettirecek filmlere dair ilk yorumları da duyduğumuz yer olacak. Nitekim daha şimdiden gösterimi gerçekleşen filmlere dair ilk eleştiriler yayınlanmaya başladı. Biz de Indiewire, The Film Stage, ScreenDaily, Little White Lies gibi saygın mecralarda yayınlanan eleştirileri tarayarak, bu filmlerin eleştirmenlerden nasıl yorumlar aldığını derledik.

“Cannes Film Festivali: Eleştirmenler Ne Diyor” serimizin dördüncü sayısında; Altın Palmiye’nin favorileri arasına adını yazdıran Emilia Pérez, Kirill Serebrennikov (Leto, Petrov’s Flu) imzalı Limonov: The Ballad, Kevin Costner’ın epik western’i Horizon: An American Saga ve Guy Maddin’in yeni filmi Rumours var.

2024 Cannes Film Festivali: Eleştirmenler Ne Diyor #4

Emilia Pérez (Yön: Jacques Audiard)

MetaCritic Puanı: 72 / Rotten Tomatoes Yüzdesi: 89

Bilge Ebiri / Vulture (70):

“Jacques Audiard’nın saçmalama konusunda korkusuz Emilia Pérez’i -Mrs. Doubtfire ile Sicario’yu harmanlayan bir müzikal- cumartesi gecesi Cannes’a bir dalga gibi çarptı; Yalnızca ayakta alkışlamaların yaygın olduğu prömiyer galasında değil, bu tarz şeylerin pek yaşanmadığı basın gösteriminde de uzun uzun alkış aldı. Audiard’nın iddialı filmine gösterilen bu sevgi selinin festival jürisinden ödül olarak dönüp dönmeyeceğini bekleyip göreceğiz ama şu ana kadar uyuşuk geçen Ana Yarışma’yı uyandırdığı kesin. Çoğu kişi filme bayılmış gibi görünüyor, beğenmeyenler ise tam anlamıyla nefret ediyor; Bu da festival bittikten çok sonra bile bu film hakkında konuşacağımız ve muhtemelen birbirimize bağıracağımız anlamına geliyor.”

Stephenie Bunbury / Deadline:

“(Emilia Perez) kağıt üstünde tam bir delilik gibi görünüyor. Cinsiyet değiştirmekte olan Meksikalı bir uyuşturucu baronuna odaklanan, bu gangsterin karısını bir dönemin Disney yıldızı Selena Gomez’in canlandırdığı, büyük bölümü İspanyolca bir müzikal; Yönetmen Jacques Audiard’nın farklı bir şey yapma konusundaki baş döndürücü kararlılığını kimse inkâr edemez ama Emilia Perez tam bir felaketten başka ne olabilir ki? Ama işte karşımızda perdede duruyor; müzikal bir mucize. Tabii ki çılgınca, ama Audiard bu imkânsız hokkabazlık numarasını bir şekilde şapkadan çıkarıyor.”

Jordan Ruimy / World of Reel (B+):

“Cannes’da Ana Yarışma filmlerinin şu ana kadar pek güçlü olmadığı açık. İzleyicilerin öne çıkacak bir filme feci hâlde ihtiyacı vardı ve sonunda bugün böyle bir filme kavuştuk.

Jacques Audiard’nın Emilia Perez’i bugünkü basın gösteriminde festivalin şu ana kadarki en büyük alkışını aldı. Audiard’nın hâlihazırda bir Altın Palmiye’si var (2015’te Dheepan ile almıştı), şimdi bir tane daha almak için kesinlikle iddialı.”

Lee Marshall / ScreenDaily (70):

“Meksikalı bir kartel baronunun cinsiyet değiştirmesi, Jacques Audiard’ın İspanyolca çektiği bu hassas müzikalini ateşliyor -deneyimli Fransız yönetmenin müzikal türündeki ilk filmi. (Emilia Perez), ahlaki bir labirentte bazen de rahatsız edici bir biçimde dans eden modern bir melodram. Ama oldu olası erkek şiddetinin kökeni ve dinamikleri üzerine kafa yormuş bir yönetmenin elinden çıkan film, ilgi çekici bir soru soruyor: Eğer bir insan, olduğunu bildiği kişiye dönüşme yolunda cinsiyet uyum operasyonu geçirir ve hormon terapisi görürse, bu onlara dair diğer şeyleri de değiştirir mi? Bu dönüşüm o baskıcı kontrolü ve gaddarlığı da temizler mi?”

(…)

“Hem Manitas’ı hem de Emilia’yı canlandıran trans İspanyol yıldız Karla Sofía Gascón, filmin temel taşı. Emilia’ya getirdiği yorumda onur, kırılganlık ve size dokunan bir şeyler var ama aynı zamanda karakterde bir sertlik de var ki bu da etkileyici bir karışım oluşturuyor. ”

Limonov: The Ballad (Yön: Kirill Serebrennikov)

Limonov

MetaCritic Puanı: / Rotten Tomatoes Yüzdesi: 80

Ryan Lattanzio / IndieWire (B+):

“Kirill Serebrennikov’un umarsızca güzel, çılgınca eğlenceli ilk İngilizce-filmi Limonov: The Ballad’da seks politik ve politika seks. Ben Whishaw’un, kendi stilini çizen alternatif şair ve muhalif siyasetçi Eduard Limonov rolünde kariyerinin zirvesini yaşadığı bu punk rock epiği; Moskova’dan New York’a, oradan Paris’e gidip, sonra Rusya’ya geri dönen rayından çıkmış bir tren hızında ilerliyor. Fransız yazar ve gazeteci Emmanuel Carrère’nin biyografik romanından uyarlanan Limonov, 1960’lardan yakın dönem Sibiryası’na kadar gelerek; radikal solcu gençlik hareketiyle radikal sağcı faşist ideolojiyi buluşturan, Nasyonal Bolşevik Part kurucusu Limonov’un hayat hikâyesini çılgınca bir aşırılıkla anlatıyor. Limonov’un siyasi duruşu hedonist kişiliğinden ayrı düşünülemese de, Serebrennikov’un filmi derinlemesine bir siyasi incelemeden ziyade keyif verici romantik bir serüven; Bu yönüyle, günümüz filmlerinden çok dönemin karşıkültür enerjisini yayan 70’ler sinemasının kayıtsızlığına sahip bir film.”

Jessica Kiang / Variety:

“Kirill Serebrennikov, Cannes’daki yarışmaya, adı çıkmış Rus yazarın karmaşık hayatının ve daha da pasaklı olan siyasi yaşamının gösterişli ama ikna edici olmayan bir mitleştirmesiyle dönüyor.”

“Limonov’un senarist ve yapımcılarından biri olarak geçen Polonyalı sinemacı Pawel Pawlikowski, bu projeyi yazıp yönetmeyi planladığı üç yılın ardından 2020’de verdiği bir röportajda, ‘Bu karakteri sevmiyorum; Hakkında bir film yapacak kadar değil’ demişti. Serebrennikov aynı düş kırıklığından kaçınmak istemiş olacak ki filmi Carrère’nin kitabında bahsedilen pek çok sorunlu şeyi büyük ölçüde görmezden geliyor.”

Damon Wise / Deadline:

“Dört yıl önce, 77 yaşında hayatını kaybeden Eduard Limonov’un Moscow Times’ta yayınlanan anma yazısında yazar Mark Galeotti, şairden dönme siyasetçiyi şöyle özetlemişti: ‘Limonov bir vizyoner miydi yoksa bir poser mı, bir sanatçı mı yoksa politikacı mı, solcu mu sağcı mı? Tüm bu soruların cevabı tabii ki: Evet’. Kirill Serebrennikov’un, hayatta kendini yenileme üzerine bir yol tutmuş, tutarlılığa ufak zihinlerin saplantısı olarak bakan bu yanar döner karakter hakkında hem her şeyi anlatan hem de hiçbir şeyi anlatmayan punk-rock enerjisiyle bezeli, sınırları zorlayan son filmini anlamak için bu açıklama önemli.”

Horizon: An American Saga – Chapter 1 (Yön: Kevin Costner)

MetaCritic Puanı: 50 / Rotten Tomatoes Yüzdesi: 20

Lee Marshall / ScreenDaily (60):

“Horizon: An American Saga kimlik krizinden muzdarip. Costner’ın güzel çekilmiş, dönemin detaylarına ustaca hakim ve yıldızlarla dolu bir oyuncu kadrosuna sahip İç Savaş dönemi epiği, işlemesi için yeterince zaman verilmeyen bir dizi olay örgüsü sunan, ilk yerleşimcilerin öncü ruhuna dair eski kafalı bir kutlama.”

“Western türünün Amerikan yerlilerini ele alma şeklini ahlaki ve anlatısal bağlamda yeniden şekillendirmesiyle bugün bile radikal duran revizyonist bir western olan Dances With Wolves’tan 35 yıl sonra Horizon’da Costner’ın gelenekçiye dönüşmesi çok tuhaf.”

David Rooney / The Hollywood Reporter (50):

“Önemsiz sahneler ve hiçbir yere varmayan karakterlerle dolu üç saatlik bu filmin karmaşık hikâye örgülerini bağlaması çok uzun sürüyor.”

(…)

“Costner’ın imzasını taşıyan bu filme dair anlaması en zor şey, Amerikan yerlilerine yönelik bir hassasiyet göstermeyi bu kadar geçe bırakmış olması. Yerlilerin direnişine yönelik perspektif biraz daha genişletilip, yerleşimcilere karşı düzenledikleri kanlı saldırıların aslında anayurtlarının işgaline doğrudan bir cevap olduğunun kabul edilmesi, film başladıktan epey sonra gerçekleşiyor. 2024’te bir western izlerken kendinizi ‘Bir saniye, şimdi Amerikan yerlileri yeniden kötü adamlar mı oldu?’ diye düşünürken bulmanız son derece kafa karıştırıcı.”

Owen Gleiberman / Variety (50):

“Costner, batı hudutlarındaki hayatın nasıl olduğunu, o kasabaların gerçekte nasıl göründüğünü yakalamak ve bu konudaki klişeleri ortadan kaldırmak için ne kadar uğraşmış -ve bunu büyük ölçüde başarmış- olsa da Horizon bir Lonesome Dove değil. Asıl sorun bir şekli olmayan senaryo. Bu hikâyeleri iç içe örmüyor; bir dizi vagon gibi yan yana diziyor.”

Gregory Ellwood / The Playlist (42):

“Üç saatlik bir film çekmekte hiçbir sorun yok. 180 dakikadan uzun süren bir sürü başyapıt çekildi. Ama bunun için, filmin gerçekten bir film olmasında fayda var. Kevin Costner’ın 181 dakika uzunluğundaki Horizon: An American Saga – Chapter 1’ını izledikten sonra bunun bir film olarak sınıflandırılmasına karşı çıkamayız, neticede bu sanatçının tasarrufunda; Ama onun dışında kimse bunu bir film olarak kabul etmeli mi emin değiliz. Ve böyle düşünmemizin pek çok sebebi var.”

“Horizon ilerledikçe, denkleme yeni hikâyeler dâhil ediliyor. Bazıları neredeyse keyfe keder eklenmiş, diğerleri western türü için bile klişe ve pek azı Costner’ın vizyonu sonunda neye dönüşecekse ona hizmet ediyor gibi görünüyor. Geneli itibarıyla epey önemsiz hissettiriyorlar. Ve film bir sürü zayıf cliffhanger ile bitip bu anlatıların en ufak bir sonuca bile bağlanmadığını gördüğünüzde, bir kez daha ‘Bu niye bir film?’ diye düşünüyorsunuz. Bu büyük ekrana taşınmış, devam eden bir televizyon dizisi…”

Rumours (Yön: Guy Maddin)

Cannes Film Festivali

MetaCritic Puanı: – / Rotten Tomatoes Yüzdesi: –

Jordan Ruimy / World of Reel:

“Guy Maddin’in Rumours’ı yönetmenin bugüne kadarki en şapşal, en ana akım filmi. (Devletleri/dünyayı) yönetmenin aklını kaçırmışlığına dair bir tür komedi-hiciv.”

(…)

“Günümüzün en özgün, en eksantrik sinemacılarından olan Maddin’in sadece eğlenceli bir film yapmak istediği açık. Bu Rumours’ın sinematik olarak şahane görünmediği anlamına gelmiyor. Görüntü yönetmeni Stefan Clupek, temelde bir gece filmi olan Rumours’a sürreal bir mod katmak için yeşiller ve morlarla dolu cafcaflı ve sisli bir atmosfer kullanıyor.”

Jonathan Romney / ScreenDaily:

“Kanadalı sinemacı Guy Maddin, gerek solo kariyerinde, gerekse son dönemde Evan ve Galen Johnson kardeşlerle birlikte çektiği filmlerde olsun, kült sinema dediğimiz kanonun en beklenmedik, en nevi şahsına münhasır işlerinden bazılarına imza attı. Şimdi Maddin ve Johnsonlar, G7 zirvesinde geçen bir pulp korku filmiyle şaşırtıcı bir yöne sapıyorlar; Maddin’in karakteristik sinefil hassasiyetlerini saymazsak yönetmenin önceki filmlerinden tamamen farklı bir iş.”

“Rumours tuhaf bir karışım: Dr. Strangelove, Buñuel’in The Exterminating Angel’ı ve Night of the Living Dead’in iç içe geçtiği bir politik hiciv ve apokaliptik bir yakarış.”

Guy Lodge / Variety:

“(Filmdeki lider grubunda) gerçek dünyadan karikatürler (biraz Joe Biden, bir tutam Emmanuel Macron) ufak izler görmek mümkün olsa da bu egzersizin konusu bu değil. Kahkahalarımız bir iç çekmeye dönüşürken Rumours, hepsi birbirinden beceriksiz liderlerimizin hepsi bir gecede ortadan kalksa bile, asıl yerinden kıpırdatılamayanın bozuk küresel güç düzeni olduğuna dikkat çekiyor.”