Artık üçüncü gününü geride bırakmış olan 77. Cannes Film Festivali, 12 gün boyunca gerek Ana Yarışma‘da gerek paralel seçkilerde merakla beklenen filmleri sinemaseverlerle buluşturacak. Dolayısıyla Cannes, yıl boyunca adından söz ettirecek filmlere dair ilk yorumları da duyduğumuz yer olacak. Nitekim daha şimdiden gösterimi gerçekleşen filmlere dair ilk eleştiriler yayınlanmaya başladı. Biz de Indiewire, The Film Stage, ScreenDaily, Little White Lies gibi saygın mecralarda yayınlanan eleştirileri tarayarak, bu filmlerin eleştirmenlerden nasıl yorumlar aldığını derledik.
“Cannes Film Festivali: Eleştirmenler Ne Diyor” serimizin üçüncü sayısında; Yorgos Lanthimos’un tematik bağı bulunan üç farklı hikâye anlattığı antoloji filmi Kind of Kindness, Paul Schrader imzalı Oh, Canada ve Andrea Arnold’ın son filmi Bird var.
2024 Cannes Film Festivali: Eleştirmenler Ne Diyor #3
Kind of Kindness (Yön: Yorgos Lanthimos)
MetaCritic Puanı: 78 / Rotten Tomatoes Yüzdesi: 95
Fionnuala Halligan / ScreenDaily (80):
“Beş Oscar ödülü, bir Altın Aslan, Poor Things ve The Favourite’in kostüm partilerinin kırmızı halıları derken Dogtooth’taki Yorgos Lanthimos’un nereye kaybolduğunu merak edenler, Lanthimos geri döndü. Ve pek dost canlısı görünmüyor. Senarist Efthimis Filippou ile yeniden buluşan Yunan Tuhaf Dalgası’nın ruhani kralı, son derece kafa karıştırıcı, sersemletici şekilde rahatsız edici ve karanlık bir dizi hikâyeyle, uygunsuz bir şekilde eğlenceli ve tuhaf bir şekilde keyif veren bir iş ortaya koyuyor.”
Bilge Ebiri / Vulture (80):
“Yorgos Lanthimos, sürekli şekilde küçük düşürülmenin sinemadaki şair-kralı olarak tacını şimdi geri alabilir. Yönetmen, yeni filmi Kind of Kindness’ta, ismini duyurmasını sağlayan kişisel, ailevi ve sosyal aşağılanma merasimlerine geri dönüyor.”
Gregory Ellwood (The Playlist) / X:
“Yorgos Lanthimos’un Kind of Kindness’ını izledikten sonra bir hafta boyunca film hakkında düşünmeden duramadım. (Kind of Kindness) karanlık bir Yorgos. Çarpık bir film. Emma Stone ve Jesse Plemons kesinlikle muhteşemler.”
David Ehrlich / IndieWire (75):
“Yorgos Lanthimos’un saldırgan antolojisi, son dönemde yakaladığı başarıya bir alerjik reaksiyon gibi hissettiriyor. (…) Ama Kind of Kindness’ın göründüğü kadar kötü niyetli bir film olduğunu düşünmüyorum. Lanthimos’un kendi kabul edilme arzusunu agresif bir şekilde reddediyor olması hayranlarına orta parmak çektiği anlamına gelmiyor. Bu kadar kişinin daha en baştan işlerini sevmesinin arkasında yatan sebeplerden biri de bu saldırganlık zaten. Diğer yandan Kind of Kindness, Lanthimos’un kendi seyircisini uzaklaştırma riskini alıp, onları memnuniyetsizliklerinin sınırına kadar götürerek, onlara Lanthimos’un bugüne kadarki en uzun filmindeki bu acımasız durağanlığın aslında (yönetmenin) filmi sonuna kadar izleyecek herkese sevgisini ifade etmesinin bir yolu olduğunu gösteriyor ki bunu göze almasa kendi inandığı şeyleri yansıtma cesaretini gösterememiş olurdu. Sonuçta, hangi ilişki bir sanatçı ile izleyicisi arasındaki ilişkiden daha birbirine bağımlı ya da daha sürekli olarak nefis ki?”
Stephanie Bunbury / Deadline :
“Yorgos Lanthimos’un son filmi kafa karıştırıcı, zekice, eğlenceli… ve sevilmesi zor bir film.”
“Kind of Kindness, acımasız güç ile gönüllü boyun eğmenin her yerde karşımıza çıkan birbirine bağımlılığına odaklanarak, hepimizin bunun esiri olduğunu ima ediyor. Bu da Kind of Kindness’ı Lanthimos’un en iç karartıcı filmi yapıyor. Ama tabii film aynı zamanda epey eğlenceli de.”
David Rooney / The Hollywood Reporter (70):
“The Favourite ve Poor Things gibi büyüleyici biçimde özgün iki dönem filmiyle geniş bir izleyici kitlesine ulaşan Yorgos Lanthimos; Dogtooth, The Lobster, The Killing of a Sacred Deer gibi ilk dönem işlerini tanımlayan; sürrealliğin, tuhaflıkların ve rahatsız ediciliğin sıradan gerçeklikle çarpıştığı o sarsıcılığa geri dönüyor.”
Bird (Yön: Andrea Arnold)
MetaCritic Puanı: – / Rotten Tomatoes Yüzdesi: 71
Rory O’Connor / The Film Stage (C+)
“Andrea Arnold’ın büyülü gerçekçilik denemesi nadiren işliyor.”
“Yönetmen daha önceki işlerinde de büyülü gerçekçiliğe göz kırpmıştı (Fish Tank’teki beyaz atı ya da Wuthering Heights’taki doğaya duyulan özlemi hatırlayın) ama antropomorfizme doğru atıldığı bu ilk macera tuhaf bir şekilde yüzeysel hissettiriyor ve filme sihir katmak yerine sihrini bozuyor.”
Ryan Lattanzio / IndieWire (B):
“Bird, Andrea Arnold’ın en iyi film değil -American Honey’nin ülke boyu uzanan kendinden geçmişliğinin ya da Fish Tank’in sonundaki dans sahnesinin üstüne nasıl çıkabilirsiniz ki? Ama yönetmenin kreatif menzilini erken dönem işlerini tanımlayan sosyal-realist hudutların ötesine çekmek istemesi açısından kesinlikle en iddialı işi. Son filmindeki sürreal unsurlar olması gerektiği kadar iyi yerine oturmuyor ama yeni bir şey deniyor; Bu da Bird’ü, (Arnold’ın) hiçbir zaman bocalamayan kariyerine, çoğu zaman ışıldayan, hoş ve duygusal olarak cömert bir film olarak ekliyor.”
Owen Gleiberman / Variety:
“Duygusal fakirlikle hayali dost masallarının iç içe geçtiği realist bir hikâye. Bird, Andrea Arnold hayranlarını memnun edecektir ama onun ötesinde bu film için bir seyirci kitlesi var mı emin değilim. (…) Bird, sonunda iyi hissettiren bir filme dönüşen bir kötü hisset filmi. Ama hiçbir noktada tam anlamıyla hakiki bir film gibi hissettirmiyor.”
Joe Utichi / Deadline:
“Arnold bizi nasıl rahatsız edeceğini biliyor. Başta tüm bu sefaletin içine girmekte zorlansak da sonuna geldiğimizde olabildiğine bağlanmış oluyoruz. Fish Tank ve American Honey’de de böyleydi; Evrensel insani gerçeklere yol açan bir doz kültür şoku.”
Oh, Canada (Yön: Paul Schrader)
MetaCritic Puanı: – / Rotten Tomatoes Yüzdesi: 60
Ryan Lattanzio / IndieWire :
“Schrader yıllardır çektiği en deneysel filminde farklı stilleri ve yaklaşımları harmanlıyor ama yaşlanan bir sinemacıya odaklanan, Richard Gere ve Jacob Elerdi’nin aynı kişiyi canlandırdığı bu drama çoğu zaman kendi hevesleri içinde kayboluyor.”
Hannah Strong / Little White Lies:
“Oh, Canada özellikle Francis Ford Coppola’nın Megalopolis’iyle yan yana değerlendirmek için ilginç bir film. Her ikisi de Cannes’da Ana Yarışma’da prömiyerini yapan bu iki film form ve ton bakımından birbirinden olabildiğine farklı. Ama sinemanın yaşlanmış iki devinin imzasını taşıyan bu iki kusurlu son dönem eseri, tamamen başka bir dünyaya doğan bu iki sinemacının, zamanın kum saatindeki kumlar gibi parmaklarının arasından kayıp gitmesini izleyen, zamanın dışında kalmış adamlar olarak nasıl hissettiklerini yansıtıyor. Her geçen gün daha fazla sinema kapanıp, gözler TikTok’a ve sanatsal nitelikten ve ruhtan mahrum ucuz dijital platform işlerine dönerken, onlar kameranın arkasında azimle devam ediyorlar…”
Jordan Ruimy / World of Reel:
“Maalesef Schrader, Oh, Canada’yı sıkıcı bir filme dönüştürmüş. (Film) ölüme, hafızaya ve pişmanlıklara dair bir meditasyon. Ne var ki Schrader, yolunu kaybetmiş bir şekilde farklı zaman dilimlerine atlayarak, Richard Gere’ın hayat verdiği ölmekte olan sinemacı ile Jacob Elordi’nin canlandırdığı genç hâli arasında gidip geliyor. Bu son derece karışık ve ilgi çekmeyen bir hikâye anlatım şekline dönüşüyor.”
Peter Debruge / Variety:
“Kariyerinin büyük bölümünü domine eden o hiddetli Taxi Driver tarzından uzaklaşan Paul Schrader, merhum arkadaşı, romancı Russell Banks’e epey düşünceli ve hürmetkâr bir saygı duruşunda bulunuyor. Schrader’a kariyerinin en iyi filmlerinden biri olan Affliction’ı uyarladığı eseri veren Banks, şimdi yönetmenin yıllardır çektiği en iyi filme kaynaklık ediyor. Banks’in Foregone adlı kitabından uyarlanan Oh, Canada, ölmek üzere olan bir sanatçının son beyanını çok katmanlı bir film içinde film olarak sunuyor; Film Banks’i onurlandırırken, Schrader’ın ölüm üzerine düşüncüleri hakkında da epey şey söylüyor.”
Pete Hammond / Deadline :
“Paul Schrader’ın küçük çaplı filmler yapma gibi bir alışkanlığı var ama bu doğası gereği daha geniş bir alanda işleniyor; Fakat bir stüdyo bütçesine sahip olmadığı için belki de bunu uyarlandığı kitabın ve anlattığı konunun hak ettiği kadar genişletemiyor. (Oh, Canada) küçük ama önemli bir film. Bunda son dönemde Schrader gibi bağımsız işlerde çalışarak harika performanslar sergileyen Richard Gere’ın katkısı büyük. (Gere) burada da harika. Ne yazık ki artık bir geleceği olmadığı için dönüp geçmişine bakan bu karakterin her yönünü başarıyla yansıtıyor.”
(…)
“Her şeyden öte Oh. Canada düşündürücü ve izlemeye değer bir film. Belki başkalarına da çok geç olmadan kendi yaşamlarını masaya yatırma konusunda ilham verir.”
2024 Cannes Film Festivali: Eleştirmenler Ne Diyor #2 – Megalopolis