Görüntü yönetimini odak noktasına koyan ender film festivallerinden biri olmasıyla dikkat çeken Camerimage, bu hafta kendisini tartışmaların odağında buldu. Festival direktörü Marek Żydowicz‘in bir sinema dergisi için kaleme aldığı editoryal yazının cinsiyetçi ve mizojinik bulunması, festivalin bu yılki ayağını krize sürükledi. British Society of Cinematographers ve American Society of Cinematographers gibi çeşitli meslek birlikleri, Żydowicz’in söylemlerini kınayan açıklamalar yayınladı. Diğer yandan Reed Morano ve Fabian Wagner gibi sinemacılar da sosyal medya üzerinden bu konuda tepkilerini dile getirdi.
Bu olayın büyümesi üzerine, festivalin açılış filmi olan Blitz’in yönetmeni Steve McQueen festivale katılmayacağını açıkladı. McQueen’in bu açıklamasından birkaç gün sonra, Coralie Fargeat‘dan da benzer bir açıklama geldi. Bu yılın dikkat çekici filmlerinden The Substance’ın yönetmeni olan Fargeat, filmini festivalden çektiğini duyurdu. Filmin görüntü yönetmeni Benjamin Kračun da bir soru-cevap etkinliği düzenleyeceği festivale katılamama kararı aldı.
Diğer yandan festivalde bu yıl jüri başkanlığı yapacak olan Cate Blanchett ise tepkilere rağmen bu görevi üstleneceğini açıkladı. 32. Cameraimage jürisi adına bir açıklama yayınlayan Blanchett, cinsiyetlerin festivaldeki temsiline dair tartışmaya açık olduklarını ve festivalde de sektörden isimlerle birlikte bunu yapmayı planladıklarını belirtti.
Żydowicz, Cinematography World dergisi için yazdığı yazıda, son yıllarda kadın yönetmenlerin ve görüntü yönetmenlerinin sayısının hızla artmasına dikkat çekiyor ve bu kadınlara ait işlere festivalde yer vermenin önemli olduğunu, ama bunu yapmak için kaliteli işleri ve sanatçıları feda etmenin doğru olmadığını belirtiyor:
“Vasat işlere yer açmak için dikkat çekici sanatsal başarılara imza atmış sanatçıları ve işleri feda edebilir miyiz? EnergaCamerimage, kadınların bu alandaki katkılarının hakkını vermeyi amaçlıyor olsa da diğer yandan sanatsal bütünlüğünü ve tutarlılığını da korumak istiyor. Değişim? Evet. Ama iyi ve dürüst kalarak. Bu, sanatın katedrallerini yok edip eserlerini dışarı atan fanatik bir devrim değil, hızlandırılmış bir evrim olmalı.”
Marek Żydowicz’in sözleri, tam da Cate Blanchett’ın yapmayı önerdiği gibi, bu çetrefilli konuyu tartışmak için bir davet olarak da kabul edilebilir. Ama tabii günümüz politik atmosferinde bu tarz tartışmalara pek yer yok. Sektörün büyük bölümünün dâhil edilmediği bir konuşma çoktan yapılmış ve bazı yeni kurallar belirlenmişçesine, belli başlı mevzularda mutlak bir itaat talep ediliyor. Bu yeni çağ tabularına ters düşecek bir fikir ortaya atıldığında ise, bu hafta Camerimage özelinde şahit olduğumuz gibi topyekûn bir taraf alma ve çatlak sesleri sektör hâlinde cezalandırma refleksi devreye giriyor. Bu refleksin ne kadar tehlikeli yerlere gidebileceği ise muhtemelen çok geç olmadan fark edilmeyecek.
Marek Żydowicz’in kullandığı ifadeleri ya da bu konuyu gündeme taşıma şeklini yanlış buluyor olabilirsiniz. Ama bu konuda benzer bir görüş belirtip de cinsiyetçi olmakla suçlanmayan tek bir kişinin bile olmamasının da biraz tuhaf olduğunu kabul etmeniz gerekiyor. Son birkaç yıl içinde ortaya çıkmış olan bu fikirler, tamamen tartışmaya kapatılmış durumda. Peki festival direktörleri ya da sinemacılar özgürce görüş belirtemiyor, bu konuda entelektüel bir tartışma yürütülemiyorken bu fikirlere dair en doğru yaklaşımın hangisi olduğuna kim karar veriyor?
Daha önce benzer “kalkışmaların” nasıl ele alındığına bakınca, bu krizin de muhtemelen Marek Żydowicz’in özür dileyip geri çekilmesiyle sonuçlanacağını görmek zor değil. Żydowicz’in başına gelenler ise, daha sonra benzer itaatsizlikler sergilemeye cüret edecekler için bir ibret vesikasına dönüşecektir.