Venedik’te Eleştirmenler Ne Diyor #2: “The Brutalist” & “I’m Still Here”

The Brutalist

81. Venedik Film Festivali, 28 Ağustos gecesi gerçekleşen açılış töreniyle 7 Eylül’e kadar devam edecek yolculuğunu başlattı. 11 gün boyunca dünyanın dört bir yanından dikkat çekici filmleri sinemaseverlerle buluşturacak olan festival, her yıl olduğu gibi bu yıl da merakla beklenen pek çok filmin ilk gösterimine sahne olacak. Dolayısıyla Venedik, önümüzdeki aylarda, özellikle de ödül sezonunda sıkça anacağımız filmlere dair ilk yorumları da duyduğumuz yer olacak. Nitekim daha şimdiden gösterimi gerçekleşen yapımlara dair ilk eleştiriler yayınlanmaya başladı. Biz de Indiewire, The Film Stage, ScreenDaily, Little White Lies gibi saygın mecralarda yayınlanan eleştirileri tarayarak, bu yapımların eleştirmenlerden nasıl yorumlar aldığını derledik.

Venedik Film Festivali boyunca sürdüreceğimiz “Eleştirmenler Ne Diyor” serimizin ikinci sayısında, daha şimdiden modern bir başyapıt olarak tanımlanan The Brutalist ve Walter Salles (Central Station, The Motorcycle Diaries) imzalı I’m Still Here var.

Venedik’te Eleştirmenler Ne Diyor #2: “The Brutalist” & “I’m Still Here”

The Brutalist (Yön: Brady Corbet)

MetaCritic Puanı: 88 / Rotten Tomatoes Yüzdesi: 94

Daha çok oyuncu kimliğiyle tanınsa da önceki filmleri The Childhood of a Leader ve Vox Lux ile yönetmen olarak da adınsan söz ettiren Brady Corbet’in yeni filmi, pek çok eleştirmen tarafından daha şimdiden modern bir başyapıt olarak nitelendiriliyor. Corbet’in 70mm film kullanarak çektiği 3.5 saatlik filmi, Ayn Rand klasiği The Fountainhead’e öykünen bir iş olarak tanımlanıyor. Filmde Adrien Brody, vizyoner bir mimar olan László Toth’a hayat veriyor. László ve eşi Erzsébet, II. Dünya Savaşı sonrası yaşamlarını yeniden kurmak ve modern Amerika’nın doğuşuna şahit olmak için Avrupa’dan ayrılarak yeni dünyaya geliyor. Ancak László’nun karşına çıkan zengin bir müşteri, ikisinin de yaşamını sonsuza dek değiştiriyor.

Rory O’Connor / The Film Stage (100):

“Andrei Rublev’in muazzam hırsından ve Paul Thomas Anderson’ın Amerikan efsane yaratıcılığından izler taşıyan The Brutalist’te zaman ve tarih, muhteşem, melankolik bir dans daha sergiliyor. Yılın en iyi filmi olabilir.”

“(…) The Brutalist için kusursuz diyemeyiz -Tüm cazibesine rağmen Guy Pearce bir Philip Seymour Hoffman ya da Daniel Day-Lewis değil, ama bu sanatın en iyi hâlindeyken nasıl hissettirdiğine dair çok nadir rastladığımız bir hatırlatma sunuyor ve bunun arkasında hırslarının büyüklüğünden ziyade; hareket, duygu ve sesi ne kadar etkili şekilde bir araya getiriyor olması var. Bu filmde öyle anlar var ki (Carrara’daki mermer ocağı sahnesini görene kadar bekleyin), Burning’deki gün batımında dans sahnesi ya da Pacifiction’daki büyük dalga gibi hep aklımda kalacak; En başta sinemaya neden aşık olduğunuzu hatırlamanıza yardımcı olacak türden şeyler.”

Hannah Strong / Little White Lies:

“Corbet, üç buçuk saat içinde (filmin içine yerleştirilmiş on beş dakikalık ara da dâhil), tıpkı ana karakteri gibi keskin geometrik çizgilerle çalışarak, Amerika mitini bir neşter hassasiyetiyle yapıbozumuna uğratıyor.”

(…)

“Bu yıl Venedik programında, hem saygı duyulan hem de nefret edilen o güzelim beton ucubeler gibi yükselen bir film; Trajik ve alaycı, muhteşem ve rahatsız edici. Corbet’in The Brutalist’te yarattığı canavarı tanımlamak için her türlü abartılı terim kullanılabilir. Ancak tüm seyirciler gittikten sonra salonun enkazı arasında kalan şey, kederli bir şeyin yankısı; Bu, sonsuz bir ölüm hırıltısı içindeki bir dünyaya bir ağıt; Zeki, kasvetli ve -Louis Kahn’ın talep ettiği gibi – gerçek.”

David Ehrlich / IndieWire (83):

“Daha iyi bir gelecek inşa etme umuduyla Amerika’ya kaçan Macar-Yahudi mimar László Tóth’un hayatının 30 yılına odaklanan, 215 dakikalık The Brutalist’in, baş karakterinin estetik anlayışını yansıtacak şekilde tasarlandığını söylemek kolaya kaçmak gibi görünebilir. Corbet’in, VistaVision’da çekilen, 300 kilo ağırlığındaki 70mm film stoğundan perdeye yansıtılan epik filmi, film rulosunun ağırlığı ile Tóth’un hikaye boyunca yarattığı beton monolitin ağırlığı arasında son derece belirgin bir bağlantı kuruyor. Aynı şey filmin minimalist kadrajları, nostaljiye duyduğu derin nefret ve en önemlisi de tasarımının geometrisi aracılığıyla konusunun ruhunu ortaya çıkarma çabası için de söylenebilir.”

David Rooney / The Hollywood Reporter (90):

“Adrien Brody, parlak bir zeka ve içten gelen bir ateşle karaktere bürünüyor ve hem coşkulu zirveleri hem de iç parçalayıcı üzüntüleri içgüdüsel olarak aktarırken hiçbir şeyden geri durmuyor. Titizlikle yaptığı aksan çalışması, tek başına bile bu projeye adanmışlığını göstermek için yeterli.”

Owen Gleiberman / Variety (80):

“Bu yıl, en büyük hayali geleceği tanımlayan binalar tasarlamak olan ünlü bir mimar hakkında delicesine iddialı, çılgınca alegorik tek bir film izleyecekseniz, o film The Brutalist olsun. Diğer bir deyişle, Brady Corbet’in üçüncü uzun metrajlısı olan The Brutalist’i Coppola’nın Megalopolis’ine tercih edin diyorum.”

Jonathan Romney / ScreenDaily (70):

“Corbet, The Childhood of a Leader ve Vox Lux’un ardından çektiği üçüncü uzun metrajlısında, daha Amerikan bir ton benimseyerek, Kubrick ve Paul Thomas Anderson’ın görkemini The Fountainhead’in mit yaratan üslubuyla harmanlıyor. VistaVision’da, fütursuzca anakronik bir gösterişle çekilen The Brutalist, meydan okurcasına kendine özgü bir yapım, ancak uzun süresi ve anlatının durağanlığı, filmin arzuladığı kadar ses getirecek düzeyde etki yaratmasına engel oluyor. Adrien Brody ve son derece etkileyici bir Guy Pearce’ın başını çektiği müthiş bir oyuncu kadrosuna rağmen, bu film sıkı arthouse izleyicileri arasından bile çok az ziyaretçi çekecek gibi görünüyor.”

I’m Still Here (Yön: Walter Salles)

MetaCritic Puanı: – / Rotten Tomatoes Yüzdesi: –

Yakın dönem Brezilya sinemasının önemli isimlerinden Walter Salles (Central Station, The Motorcycle Diaries), son uzun metrajlısı On the Road’dan 12 yıl sonra yeni bir filmle geri döndü. Yönetmenin kendi memleketinde çektiği I’m Still Here (Ainda Estou Aqui), Marcelo Rubens Paiva’nın aynı adlı anı kitabının bir uyarlaması. Film, 1964 yılında Marcelo’nun babası askeri rejim tarafından yakalandıktan sonra annesinin bir aktiviste dönüşme hikâyesini anlatıyor.

David Rooney / The Hollywood Reporter:

“Cunta yönetiminin dehşetine karşı geliştirilen protesto ruhunun, ‘I’m Still Here’daki kadar samimi bir mercekten yansıtılması pek sık rastladığımız bir durum değil. Eski bir kongre üyesi olan Rubens’in 1971’de Rio de Janeiro’daki evinden ifade vermek üzere alınıp bir daha geri dönmemesinin ardından Paiva ailesinin yaşadıklarıyla Salles’in kişisel olarak kurduğu bağ, film boyunca ortaya konularak filmin bu yönünü daha da belirgin hâle getiriyor.

“(…) I’m Still Here sürükleyici, son derece dokunaklı ve duygusal derinliği olan bir film. Salles’in en iyi filmlerinden biri.”

Davide Abbatescianni / Cineuropa:

“I’m Still Here, Brezilya tarihinin utanç verici bir sayfasına ışık tutan başarılı bir aile dramı. Adrian Teijido’nun muhteşem görüntü yönetimi ve Warren Ellis’in nokta atışı müziklerinin başını çektiği özenli estetiği ve korkusuz başrolü, I’m Still Here’ı güçlü bir sinema deneyimine dönüştürüyor.”

Stephanie Bunbury / Deadline:

“Walter Salles’in 12 yıl aradan sonra çektiği bu ilk dramatik film, adının da işaret ettiği gibi, Brezilya’yı kutluyor. Sadece zalim yöneticilere karşı direnen liberalizmini değil, güneş ışığını, karnaval ruhunu ve Rio de Janeiro’nun geniş sahillerine vuran denizin nefis mavisini de kutluyor. (…) Askeri dikta rejimi ülkeyi kontrol altında tutarken, mutlu olmak bir isyan eylemidir.”

Xan Brooks / The Guardian:

“Walter Salles ailenin neşesini muhtemelen biraz fazla abartıyor; güneş ışığını vurgulayarak yağan soğuk yağmuru daha fazla hissetmemizi amaçlıyor. Brezilyalı yönetmen, Paivaları çocukluğundan beri tanıyor; Bu yüzden de onların yaşadıklarını gerçeğe dayalı bir şekilde anlatmaya çalışırken anlaşılabilir bir şekilde biraz duygusallığa meylediyor. Yine de, I’m Still Here, ülkenin kayıplarıyla ilgili hüzünlü ve içten bir dram olarak öne çıkıyor.”