17-28 Nisan tarihleri arasında düzenlenen 43. İstanbul Film Festivali, her yıl olduğu gibi bu yıl da hem Türkiye sinemasından hem de dünya festivallerinden dikkat çekici yapımları sinemaseverlerle buluşturdu. İstanbul Film Festivali artık geride kalmış olsa da festival programı yıl boyunca sinemaseverlere rehberlik edebilecek bir yol haritası olarak bir süre daha güncelliğini koruyacak. Biz de bu programı inceleyerek, festivalde kaçıranlar ve tekrar izlemek isteyenler için, bugün itibarıyla internet ortamında bulunabilen yapımları derledik.
Pek azı Türkiye’de gösterime girecek olan bu filmlerden bazıları MUBI gibi dijital platformlarda şimdiden yerini almış durumda. Türkiye’de yayın yapan platformlarda gösterilen filmlerin hangi mecradan izlenebileceğini yanına not düşüyor olacağız. Geri kalanları ise Criterion Channel gibi yurt dışında yayın yapan platformlar üzerinden izlenebilen ya da Amazon ve iTunes gibi öde-izle platformlarından kiralanabilen yapımlar olacak.
Güncelleme: Daha fazla filmin dijital yayını gerçekleştikçe liste güncellenecek, en son çıkan filmler en alta eklenecektir!
43. İstanbul Film Festivali Programından İnternet Ortamında Bulabileceğiniz 20 Film
Mükemmel Günler / Perfect Days (Dört Filmde Kôjı Yakusho)
MUBI’de bulabileceğiniz filmin İKSV tarafından paylaşılan tanıtım yazısı şöyle:
“Birçok filminde şehirlerden esinlenen usta sinemacı Wim Wenders, bu kez de “Tokyo Tuvaleti” adında gerçek bir kentsel yenileme projesinden esinlenerek hem gayet şiirsel hem de dokunaklı bir filme imza atıyor. Filmin başkarakteri Hirayama’yı canlandıran süperstar Kôji Yakusho, filmi çok az diyalogla neredeyse tamamen sırtlanıyor. Her biri teknolojik sanat yapıtı gibi olan umumi tuvaletleri temizlemekle görevli Hirayama, işini son derece titizlikle, kendini vererek ve gururla yapar; sıkılmadan yinelediği eylemlerini bir sanata, çevresiyle uyumlu bir geleneğe dönüştürmeyi bilir. Beklenmedik karşılaşmalar, bizi Hirayama’nın geçmişine götürür. Müzik kasetleri, ağaçlardan süzülen günışığı, kitaplar gibi günlük hayatın ufak mucizeleriyle varoluşumuzun güzelliklerini keşfe çıkan, sakin bir mutluluk arayışının izini süren Mükemmel Günler, adını Lou Reed’in eşsiz klasiği “Perfect Day”den alıyor. Mükemmel Günler Japonya’nın Oscar adayı oldu ve kısa listeye kaldı.”
Dünyanın Sonundan Çok Da Bir Şey Beklemeyin / Do Not Expect Too Much From the End of the World (Heyula)
MUBI’de bulabileceğiniz filmin İKSV tarafından paylaşılan tanıtım yazısı şöyle:
“Romen auteur Radu Jude, Kaçık Porno’nun ardından yine acımasızca başdöndürücü bir sosyal taşlamayla festivalde. Sinema, kapitalizm, emek ve tarihin komik sürprizler ve absürt anlarla buluştuğu, dijital dünyanın politik halk manzarasıyla kesiştiği bu feminist film, iki bölümden oluşuyor ve iki Angela’yı izliyor: Uykusuzluktan perişan film prodüksiyon asistanı, ağzı bozuk Angela, çokuluslu bir şirket adına iş güvenliği konulu bir video çekmek için arabasıyla Bükreş sokaklarını arşınlıyor. Öte yanda, yıllar öncesinden kalan bir filmde, taksi şoförü Angela, müstakbel kocasıyla yine Bükreş yollarında tanışıyor. Dünyanın bitik halini zehir gibi bir mizah (ve cep telefonu) filtresinden geçirerek sivri dilli, edepsiz şarkılarla perdeye yansıtan bu benzersiz film, Romanya’nın Oscar adayı oldu.”
Anselm (Belgesel Kuşağı)
Filmin İKSV tarafından paylaşılan tanıtım yazısı şöyle:
“Wim Wenders, Anselm’de çağımızın en yenilikçi ve önemli ressam ve heykeltıraşlarından Anselm Kiefer’in portresini çiziyor. Film, sanatçının edebiyat, şiir, felsefe, bilim, mitoloji ve dinden esinlenerek insan varoluşunu ve tarihin döngüsel doğasını araştıran çalışmaları üzerine sinematik bir deneyim sunuyor. Wenders, iki yılı aşkın süre boyunca Kiefer’in anavatanı Almanya’dan halen yaşadığı Fransa’ya uzanan yolunun izini sürerek hayatının evrelerini elli yılı aşkın süreye yayılan kariyerinin temel mekânlarıyla bağdaştırdı. Prömiyerini Cannes’da Özel Gösterimler kapsamında yapan Anselm’de geçmiş ve bugün iç içe geçerek sinemayla resim arasındaki çizgiyi dağıtıyor. “İzleyicinin Anselm deneyiminden ne almasını mı umuyorum?” diye soruyor Wenders, “kalıplarını ve fikirlerini geride bırakmalarını, sanatın ne olabileceğine ya da neyi başarabileceğine dair her türlü önyargıdan vazgeçmelerini, sadece büyük Alman romantik, şair, düşünür ve vizyoner Anselm Kiefer’in çarpıcı dünyasına girmelerini bekliyorum.”
Toprak Uğruna / The Promised Land (Dünya Festivallerinden)
Filmin İKSV tarafından paylaşılan tanıtım yazısı şöyle:
“18. yüzyıl Danimarka… Gururlu, hırslı ve yoksul savaş kahramanı Yüzbaşı Ludvig Kahlen (Mads Mikkelsen), görünürde hiçbir şeyin yetişemediği geniş, çorak bir araziyi yaşanır hale sokmaya kararlıdır. Güzelliği yabanıllığında yatan bu koca arazi, kibri zulmüyle yarışan asilzade Frederik De Schinkel’in hakimiyetindedir. De Schinkel ile Kahlen’in çatışması, en az kişilikleri kadar şiddetli ve yoğun geçecektir. Toprak Uğruna, dünya prömiyerini Altın Aslan için yarıştığı Venedik Film Festivali’nde yaptı, Danimarka’nın Oscar adayı oldu ve kısa listeye kaldı.”
Kapa Gözlerini / Cerrar los ojos / Close Your Eyes (Cinemania)
Filmin İKSV tarafından paylaşılan tanıtım yazısı şöyle:
“Artık klasikleşmiş Arı Kovanının Ruhu ve Güney’in efsanevi yönetmeni Víctor Erice, kimlik, yas, özlem, hafıza ve sinemacılık hakkında müthiş bir zihin egzersiziyle beyazperdeye geri döndü. Tüm zamanların en büyük sinemacılarından Erice’nin otuz iki yılın ardından yönettiği bu ilk filmi şimdiden büyük ustanın yeni başyapıtı olarak anılıyor. Cannes Prömiyer bölümünde ilk kez izleyici karşısına çıkan film, Julio Arenas adında çok ünlü bir oyuncuyu konu alıyor. Arenas, bir film çekimi sırasında hiçbir iz bırakmadan ortadan kaybolmuştur. Yıllar sonra, sansasyon peşindeki bir TV programı, oyuncunun son görüntülerini de kullanarak bu gizemli olayı yeniden gündeme getirir. “Kralın dönüşü” sözleriyle övülen Kapa Gözlerini, Victor Erice’nin Ayva Ağacının Güneşi filminden bu yana çektiği ilk film; bir ömrün bilgeliğini taşıyan, geçen zamana ve solan anılara dair çok zarif bir ağıt.”
Şeytanla Bir Gece / Late Night with the Devil (Mayınlı Bölge)
Filmin İKSV tarafından paylaşılan tanıtım yazısı şöyle:
“Avustralyalı yönetmen kardeşler Cameron ve Colin Cairnes’in bu yeni filmi, buluntu film korku türüne taze ve şeytani bir soluk getiriyor. 1970’lerin talk show programı Gece Kuşları’nın karizmatik sunucusu Jack Delroy, düşen reytingleri yükseltmek için bir Cadılar Bayramı özel programı çekmektedir. Karanlık bilimleri konu alan bu özel bölümün konukları, bir parapsikolog ve yazdığı son kitabının konu aldığı, şeytana tapan bir tarikatın toplu intiharından tek hayatta kalan, genç bir kızdır. Delroy’un bu iki konukla röportajı televizyonda canlı yayımlanmaktadır. Stüdyoda kendini belli eden şeytani varlık yüzünden tabii ki işler kısa sürede korkunç bir şekilde ters gitmeye başlar. Hızlı tempolu, korkutucu ve gayet ürpertici olan Şeytanla Bir Gece, dünya prömiyerini SXSW Film Festivali’nde yaptı; korku kralı Stephen King attığı twitte filmi “resmen şahane, gözümü ayıramadım” sözleriyle övdü.”
Günümüzde / In Our Day (Heyula)
Filmin İKSV tarafından paylaşılan tanıtım yazısı şöyle:
“Güney Kore’nin en üretken yönetmenlerinden Hong Sang-soo’nun otuzuncu uzun metrajlı filmi olan Günümüzde’nin senaryosu Hong tarafından yazıldı; görüntü yönetmenliği, kurgusu, ses kaydı ve müziklerinin besteleri yine Hong tarafından üstlenildi. Böylece tam bir auteur yapıtı olan film, kariyerini bırakmayı düşünen bir oyuncu ile içkiyle sigarayı bırakmaya çalışan, yaşını almış bir şairi izliyor. Bu iki yalnız yıldız, davetsiz misafirlerinin sorularını yemek, soju, gitar çalma, şekerlemeler, kediyle uğraşma ve taş, kâğıt, makas oyunuyla savuşturuyor. Geleceğini kaygıyla düşünen yıldız oyuncu rolünü Hong’un gedikli oyuncusu Kim Min-hee üstleniyor. Yaşam, aşk ve sanatın varoluşsal sorunsallarını ele alırken bir haiku kadar öz, sakin ve abartısız bir yol tutan Günümüzde, prömiyerini Cannes’da Yönetmenlerin On Beş Günü kapsamında yaptı.”
Başlangıç / Origin (N Kolay Galaları)
Filmin İKSV tarafından paylaşılan tanıtım yazısı şöyle:
“Oscar adaylığı bulunan yönetmen Ava DuVernay tarihin gizemini, aşkın mucizesini ve geleceğimiz için verilen bir mücadeleyi konu alıyor. Duygusallığı ihmal etmeyen Başlangıç, Wilkerson’ı günümüz toplumsal yapılarına kast sistemi üzerinden ışık tutan kitabını hazırlayıp yazarken, Hindistan, Almanya ve ABD’ye yaptığı araştırma gezilerinde takip ediyor. Isabel Wilkerson’ın çığır açan 2020 tarihli Toplumda Kast Sistemi: Bizi Bölen Yalanlar adlı yapıtından etkilenen DuVernay on beş ay boyunca Wilkerson’la birçok röportaj yaptı. Yönetmen Ava DuVernay en çok Selma, A Wrinkle in Time, 13th ve son olarak When They See Us dizisiyle tanınıyor. Başlangıç ilk gösterimini Venedik Film Festivali’nde yaptı.”
Little Girl Blue (Çiçek İstemez)
Filmin İKSV tarafından paylaşılan tanıtım yazısı şöyle:
“Fransız yazar, oyuncu ve fotoğrafçı Carole Achache 2016 yılında, ardında binlerce fotoğraf, ses kaydı, mektup bırakarak intihar eder. Carole’un yönetmen olan kızı Mona Achache, annesinin ölümünün kendisine başlarda bir özgürleşme yanılsamasını verdiğini söyler. Ancak aslında annesinin hikâyesinden, kökenlerinden kaçmaktadır. Uzun süre hiçbir eşyaya dokunmaz, annesiyle olan tüm bağlarını reddeder. Zamanla, eşyaları inceleme dürtüsüne karşı gelemez, böylece onun hiç bilmediği yönleriyle tanışır. Tüm bu süreç, annesi hakkında bir film yaratma arzusunu peşinden getirir. Her şeyi yeniden canlandırırken Mona gerçek olanın ötesine geçer ve annesinin hayatında önem taşıyan kişileri profesyonel oyunculara oynatır. Belgesel ile kurmaca arasında bir yerde duran ve prömiyerini Cannes’da yapan Little Girl Blue, özellikle Marion Cotillard’ın Carole Achache rolündeki güçlü performansıyla büyük övgü topladı: “Cotillard sanatının zirvesinde.”
Tatlı Rüyalar / Sweet Dreams (Uluslararası Yarışma)
Filmin İKSV tarafından paylaşılan tanıtım yazısı şöyle:
“Avrupa sömürgeciliğinin trajik ve leziz çöküşü, bu cüretkâr öyküde sivri bir alaycılık ve gösterişli bir kedi-fare oyunuyla buluşuyor. 1900’lerde, Hollanda Doğu Hint Adaları’ndaki (günümüz Endonezya’sı) bir şeker plantasyonundayız… Hollandalı sömürgeciler bu evrende iktidardadır, ancak dengeler değişmektedir. Aile reisi ve bu âlemin görünürdeki tek hâkimi olan fabrika sahibinin ani ölümünden sonra adamın bıkkın karısı, yerli metresi, hırslı oğlu ve onun hamile karısı arasındaki hiyerarşik denge bozulur ve herkesin konumu tehlikeye girer. İşçiler ayaklanmış, havalar gittikçe ısınmıştır; idealler boşa düşerken, etin tırnaktan ayrılmayacağı ortaya çıkar. Bosna asıllı Hollandalı yönetmen Ena Sendijarević, Hollanda’nın Oscar adayı olan filmini şöyle anlatıyor: ‘Şiddetin sıradanlığının altını çizmeyi hayal ettim. Bu sıradan bir dönem filmi değil; gerçekliği büyülü, zaman zaman gerçeküstü bir kurgu olarak sunan stilize bir taşlama.”
Kaplan Desenleri / Tiger Stripes (Genç Ustalar)
Filmin İKSV tarafından paylaşılan tanıtım yazısı şöyle:
“Malezya’nın Oscar adayı Kaplan Desenleri, cangılın uğursuzluğu ve her an kaybolmaya yetkin çocukluk masumiyetiyle dolup taşan, etkileyici görselliği ve ses tasarımıyla dikkat çeken, çarpıcı bir feminist film. Filmin duraksamadan izlediği kahramanı on iki yaşındaki Zaffan, sınıfın kara koyunudur. Arkadaşları arasında ergenliğe giren ilk kişi olan Zaffan, bedeninde korkunç bir değişim başladığını fark eder. Yalnızca sınıftakiler değil tüm köy ahalisi onu dışlasa da özgür olmak için korku yayan bedeniyle barışması gerektiğini öğrenecek, toplum baskısına karşı mücadelesinden gururlu, güçlü bir birey olarak çıkacaktır. Çalışmalarında sıklıkla kadın bedeni, ergenlik, mitoloji ve kimlik konularını irdeleyen Amanda Nell Eu’nun kısa filmi Sığır Yetiştirmek Daha Kolay, 2022’de festivalde gösterilmişti.”
Babasının Kızı / La Fille de son père / No Love Lost (Genç Ustalar)
Filmin İKSV tarafından paylaşılan tanıtım yazısı şöyle:
“Aynı anda hem komik hem de dokunaklı olmayı başaran bu şiirsel aile dramı, 20 yaşındaki Étienne’in Valérie’ye âşık oluşuyla başlıyor. Kızları Rosa doğduğunda ikisi de çok gençtir. Ve sonra bir gün Valérie gider ve bir daha geri dönmez. Étienne çocuğuyla mutlu bir hayat kurar. On altı yıl sonra, genç Rosa tam da kendi hayatını kurmak üzereyken, Étienne televizyonda çıkan bir haberde Valérie’yi görür ve baba-kız yeniden karmakarışık bir yolculuğa sürüklenir. Cannes Eleştirmenler Haftası’nın kapanış filmi olarak gösterilen Babasının Kızı, temposunu ya da yaratıcılığını hiç kaybetmeyen, asla yerinde durmayan duygusal bir film. “Evet, aradığım şey gerçekliğe uygulanan bir tür büyülü filtre” diyor yönetmen Erwan Le Duc, “gerçeküstü bir şeyin her an, her şekilde ortaya çıkabileceği fikri. İzleyiciyi şaşırtmak, ama aynı zamanda kendimi şaşırtmak, ekibi şaşırtmak, hem çekim ve yapım şekliyle.”
Kehanet / Augure / Omen (Uluslararası Yarışma)
Filmin İKSV tarafından paylaşılan tanıtım yazısı şöyle:
“Kongo asıllı Belçikalı rap müzisyeni ve görsel sanatçı Baloji’nin Cannes’da prömiyerini yapan bu ilk yönetmenlik denemesi, çarpıcı görsel dünyasıyla öne çıkıyor. Film Kongo’da, cadılık ve büyücülükle suçlanarak yaşadığı toplumdan dışlanan Koffi’nin on beş yılın ardından memleketine dönüşüyle başlıyor. Hayal dünyasıyla gerçeklik arasındaki sınırı benzersiz bir şekilde esneten Kehanet, dört bireyin kesişen yazgılarını önyargılar, toplumsal eşitsizlik, kimlik, aidiyet ve inanç kavramları üzerinden izliyor. Afrika’nın benzersiz mitolojilerinden beslenen ve hem amatör hem profesyonel oyuncuların rol aldığı film, Belçika’nın Oscar adayı oldu. Baloji, filmin ardından dört ana karakterden esinlenerek besteleri tamamen kendisine ait dört farklı müzik albümü yayımladı.”
The Persian Version (N Kolay Galaları)
Filmin İKSV tarafından paylaşılan tanıtım yazısı şöyle:
“Kültür çatışmaları, kuşak farkı, gençlik aşkı, aidiyet ve gençlik isyanı… Hepsi bu filmde! İki ödül kazandığı Sundance’te büyük sansasyon yaratan The Persian Version parlak renkler ve pop müzik eşliğinde hayatın sevinç ve üzüntüleriyle mucizelerle iç içe geçmiş trajedileri Leila adında İranlı-Amerikalı genç bir sinemacının gözünden anlatan hem duygu dolu hem çok eğlenceli hem de çok hareketli bir film. Kendi dengesini bulmaya çalışırken zıt kültürleri de kucaklayan Leila, toplumun kendisine yakıştırdığı etiketlere cesurca meydan okuyor.”
Andrea’yı Sevmek / El amor de Andrea / Andrea’s Love (Uluslararası Yarışma)
Filmin İKSV tarafından paylaşılan tanıtım yazısı şöyle:
“Hassas, duyarlı, şeffaf ve yalın üslubuyla izleyiciyi avucuna alan; aşk, aile ve hayal kırıklığı hakkında dokunaklı bir film… On beş yaşındaki Andrea, birkaç yıl önce annesinden boşandıktan sonra hayatlarından çıkan babasını sevgi dolu, şefkatli bir adam olarak hatırlamaktadır, şimdi neden çocuklarını görmek istemediğini anlayamaz. Babasının sevgisini geri kazanmak için ne gerekiyorsa yapacaktır, buna annesiyle yüzleşmek, hatta yasal yollara başvurmak da dahildir. Babalarını çok az tanıyan iki kardeşi, bu aile ve hayal kırıklığı macerasında onun yorulmak bilmeyen yol arkadaşları olur. Günümüz sinemasının en saygın İspanyol yönetmenlerinden Manuel Martín Cuenca, Bresson sinemasına benzetilen filmini oyuncular için sürprizi korumak amacıyla kronolojik olarak çekti.”
Cezayir Kralı / Omar la Fraise / The King of Algiers (Uluslararası Yarışma)
Filmin İKSV tarafından paylaşılan tanıtım yazısı şöyle:
“Gangster lakapları şiddet çağrıştırdıkları kadar yaratıcı bir şiirsellik de içerirler. Bunlardan biri olan “Çilek Ömer” (kimilerine göre de “Matkap Ömer”) lakabı da kim bilir nereden gelmiştir… Fransa’da 20 yıl hapse mahkûm edilen Omar, kurtuluşu Cezayir’e kaçıp burada suç ortağı Roger ile birlikte hayatının geri kalanını gizlenerek geçirmekte bulur. Güya dikkat çekmemek niyetiyle suç faaliyetlerini gönülsüzce terk eden Omar, bir fırında işe başlar. Tabii ki huylu huyundan geçmediği gibi iki kafadar yine kulüplere, uyuşturucu ve şiddete tutunur; koç dövüşleri ve kaçak deve yarışları da eksik kalmadan başkent Cezayir’in en kötü şöhretli mahallelerinde eğlenmekten kendilerini alamaz. Ne var ki köşeleri tutan belaların Omar’ı bulması fazla sürmez. Prömiyerini Cannes’ın Geceyarısı Gösterimleri bölümünde yapan filmin yönetmeni Belkeddar’ın yapımcısı olduğu Athena’nın yönetmeni Romain Gavras, bu filmin yapımcıları arasında.”
Kaçırma / El Rapto / The Rescue: The Weight of the World (Dünya Festivallerinden)
Filmin İKSV tarafından paylaşılan tanıtım yazısı şöyle:
“La Casa de Papel’in ödüllü oyuncusu Rodrigo de la Serna’nın başrolü üstlendiği Kaçırma, 1980’lerde, acımasız diktanın çöküşünün ardından, Buenos Aires’te geçen sert bir politik gerilim-aksiyon. Julio Levy, sanayici aile imparatorluğunun başına geçmek üzere siyasi nedenlerle çıktığı sürgünden ülkesine döner. Ne var ki, kısa bir süre sonra ağabeyi kaçırılır, Julio istemeden kendini başmüzakereci olarak bulur. Medyanın tüm ilgisiyle başa çıkmaya çalışırken bir yandan da ailenin yükünü tek başına omuzlayan Julio, Arjantin’in her yanı zedeli demokrasisinin ardındaki asıl güç odaklarının ortaya çıkmasına neden olacaktır. Hassas aile bağları üzerinden bir ülkenin yitip giden hafızasına odaklanan Kaçırma, dünya prömiyerini Venedik Film Festivali’nin Orizzonti bölümünde yaptı.”
Mutfak / La Cocina (Dünya Festivallerinden)
Filmin İKSV tarafından paylaşılan tanıtım yazısı şöyle:
“Manhattan’daki The Grill’de öğle yemeği telaşı tam da zirvedeyken kasadan para kaybolduğu anlaşılır. Kayıtsız aşçıların hepsi zan altındayken Pedro baş şüphelidir. Hayalperest ve haşarı Pedro, Amerikalı garson Julia’ya aşıktır. Mekânın sahibi Rashid, Pedro’ya “yasal olabilmesi” için evraklarında yardımcı olacağına söz vermiştir. Ancak Julia hakkında ortaya çıkanlar herkesi şoke edecek, Pedro da bunun üzerine kentin bu en işlek mutfağının ocağını sonsuza dek söndürecektir. Arnold Wesker’ın aynı adlı tiyatro oyunundan uyarlanan “yemek pornosu karşıtı” Mutfak, lokantaların işlemesini ve midelerimizin dolmasını sağlayan o görünmeyen insanlara trajikomik bir övgü niteliğinde. Prömiyeri Berlin Film Festivali’nde yapılan Mutfak, Gueros ve Museo / Müze’nin yanı sıra Narcos: Mexico dizisini de yöneten Alonzo Ruizpalacios’un son filmi.”
Kıyamet Palyaçosu / Apocalypse Clown (Antidepresan)
Filmin İKSV tarafından paylaşılan tanıtım yazısı şöyle:
“Elektrik yok. İnternet yok. Kimse güvende değil. Kıyamet bugündür! Herkesin kaderi de bu üç palyaçonun ellerindedir: Bobo, Pepe ve Funzo. Hapiste birlikte bir gece geçirdikten sonra güçlerini birleştiren kahraman palyaçolar, dışarı çıktıklarında ansızın anarşiye sürüklenmiş, karmaşanın pençesinde bir ülkeyle karşılaşırlar. Evet, berduş palyaço Bobo dibe vurmuştur ve hâlâ ayrılık acısı çekmekte olabilir; Pepe aşırı yeteneksiz bir pandomimcidir belki; depresyonun dibini gören Fonzo da düpedüz manyak ve son derece korkutucu bir tip olabilir. Ama yine de keşmekeşe teslim olan dünyamızda, günü kurtaracak göz boyayan palyaço numaralarıyla hayallerinin peşinden gitme şansını asla kaçırmayacaklardır. Senaryosu İrlandalı müzikal komedi grubu Dead Cat Bounce’un üyeleri tarafından yazılan, George Kane’in bu ilk uzun metrajlı filmi, yaratıcı farklılıklara ve yeniden canlanan kariyerlere dair anarşik, gürültülü ve sıradışı bir komedi.”
Vasiyet / Testament (Antidepresan)
Filmin İKSV tarafından paylaşılan tanıtım yazısı şöyle:
“Quebec sinemasının mihenk taşı” kabul edilen Kanadalı usta sinemacı Denys Arcand politik doğruculuk, sömürgecilik karşıtlığı, ölümlülük ve kimlik gibi güncel konulara öfkeli bir boomer’ın gözünden mizahi bir bakış atıyor. 73 yaşında bekâr bir adam olan, eski arşivci Jean-Michel, huzurevinde yaşamaktadır. Mekânda asılı bulunan antik bir freskin kaldırılması için genç aktivistler bakımevini basınca Jean-Michel’n dünyası sarsılır. Politik doğruculuğun egemen olduğu günümüz dünyasına inancını giderek yitirirken umudu, huzurevinin yöneticisi Suzanne’e karşı tomurcuklanan aşkında bulur. Arcand, karakteri Jean-Michel için “Bu benim, ama ben değilim” diyor: “Benim başka bir hâlim diyelim. Sonuçta onun gibi arşivci değilim. Emekli de değilim. Ama sanırım artık olmalıyım.” Jean-Michel, Arcand’ın daha önceki filmleri Amerikan İmparatorluğu’nun Çöküşü ve Barbarların İstilası’nda yine tarihçileri oynayan Rémy Girard tarafından canlandırılıyor. Gerçek bir protestodan esinlenen Vasiyet, tarih kadar nüktedan alaycılığa da düşkün usta bir auteur’ün pek şiirsel komedisi.”
Özel Mansiyonlar:
İstanbul Film Festivali her yıl olduğu gibi bu yıl da yeni yapımların yanı sıra çeşitli klasikleri de yeniden beyazperdeye taşıdı. Bu filmler, festivalde izleme şansı yakalayamayanlar için internet ortamında izlenmeyi bekliyor. Bu yıl festivalde ön plana çıkan klasikler arasında Stop Making Sense, After Hours, Battle in Heaven gibi kaçırılmaması gereken filmler yer alıyor. Yine bu klasiklerden biri olan Wim Wenders imzalı Alice in the Cities, şu an MUBI’de izlenebiliyor. Bunların yanı sıra Macar Rapsodileri seçkisinde de pek çok yapım sinefiller tarafından keşfedilmeyi bekliyor.
Sonradan eklenenler:
Akla Dönüş / Return to Reason (Cinemania)
MUBI’de bulabileceğiniz filmin İKSV tarafından paylaşılan tanıtım yazısı şöyle:
“Man Ray’in kült klasik sessiz filmlerinin ilk 4K restorasyonu, 1923’te çektiği ilk filminin 100. yıldönümünde yapıldı ve filmler Jim Jarmusch ve Carter Logan’ın grubu SQÜRL tarafından bestelenen özel müziklerle seslendirildi. Man Ray’in dört deneysel, avangart kısa filmi Le Retour à la Raison / Akla Dönüş (1923), Emak-Bakia (1926), L’Étoile de mer / Deniz Yıldızı (1928) ve Les Mystères du Château du Dé / Zar Şatosu’nun Gizemleri’ni(1929) içeren Akla Dönüş, bu üretken Amerikalı görsel sanatçının rüya gibi gerçeküstü dünyasına dalıveriyor. Restorasyon sürecinde, filmlerin özgün baskıları dünyanın çeşitli yerlerinden temin edildi, restore edilen kopyanın dünya prömiyeri Cannes Klasikleri bölümü kapsamında yapıldı. Kariyerinin büyük bölümünü Paris’te geçiren Amerikalı görsel sanatçı Man Ray, Dada ve Gerçeküstücülük akımların öncülerindendi ve en çok, tipik olarak “rayograflar” içeren çığır açıcı fotoğraf çalışmalarıyla tanınıyordu. “Saf sinema” olarak adlandırdığı filmlerinde karakter ve olay örgüsünü aşmış, bunları burjuva gelenekleri olarak alaya almıştı.”
Alevler İçinde / In Flames (Mayınlı Bölge)
Filmin İKSV tarafından paylaşılan tanıtım yazısı şöyle:
“Prömiyerini yaptığı Cannes’da ‘Kafkaesk bir destan’ olarak övülen Alevler İçinde, Pakistan’ın Oscar adayı oldu. Alevler İçinde, küçük bir dairede erkek kardeşi ve annesiyle birlikte yaşayan Mariam’ı takip ediyor. Büyükbabası vefat ettiğinde, aile birikmiş borçlarla karşı karşıya kalır. Bir yandan dayısının ısrarı bir yandan erkek egemen toplumun baskısı, annesinin zayıflığı ile birleşince Mariam çılgına döner ve yavaş yavaş gerçeğe dönüşen kâbuslar görmeye başlar. Pakistan asıllı Kanadalı yönetmen Zarrar Kahn, “Alevler İçinde ile katı ataerkil bir toplumun sınırları içinde yaşamanın nelere yol açtığını keşfetmeyi amaçlıyorum,” diyor ve ekliyor: “Cinsiyetçi baskının psikolojik etkisine, Pakistan’da genç ve âşık olmanın dehşetine ışık tutmak istiyorum.”
Hit Man (Galalar)
Filmin İKSV tarafından paylaşılan tanıtım yazısı şöyle:
“Genç ve Heyecanlı / Dazed and Confused ve … Önce üçlemesiyle tanıyıp sevdiğimiz Richard Linklater’ın gizemli bir kiralık katili konu aldığı son derece sempatik, sıcak ve komik filmi dünya prömiyerini Venedik Film Festivali’nde yarışma dışı yaptı. Aksiyon komedi türündeki filmin başkarakteri Gary Johnson, New Orleans’ın en gözde kiralık katilidir. Müşterileri onu sanki bir film karakteri gibi hayal eder, oysa Gary bu gizemin ardında saklanan bir sivil polistir. Çaresiz bir kadını korumak amacıyla yönergeleri hiçe sayınca Gary, sahte kimliğini benimsediğini ve aslında kadınlara âşık oluveren bir suç makinesine dönüştüğünü fark eder. Gary’yi canlandıran Glen Powell, filmin senaryosunu gazetede gördüğü gerçek bir haberden yola çıkan Richard Linklater ile birlikte yazdı. “Film birçok şeye heves ediyor; komedi, kara film, gerilim, psikolojik inceleme gibi” diyor Linklater.”
Bir Gezginin İhtiyaçları / A Traveler’s Needs (Dünya Festivallerinden)
Filmin İKSV tarafından paylaşılan tanıtım yazısı şöyle:
“Hong Sang-soo’nun programda yer alan ikinci filmi Bir Gezginin İhtiyaçları’nda Isabelle Huppert yıllar önce olduğu gibi bir kez daha Fransa’dan Kore’ye gelen bir kadını canlandırıyor. Bu gizemli kadının nereden geldiğini kimse bilmez. Parkta bir bankta oturmuş, özenle bir çocuk teybi çalmaktadır. Parası ya da geçim kaynağı olmadığı için iki Koreli kadına Fransızca öğretmesi tavsiye edilmiş, teselliyi kayaların üzerine uzanmakta ve her yemekte pirinç şarabı içmekte bulmuştur. Ancak işler hiç de yoluna girmez, kolaylaşmaz. Bir Gezginin İhtiyaçları, Koreli auteur Sang-soo’nun geçmişi ve geleceği olmayan bir kadın üzerinden insanlık hâlini ele aldığı yeni zarif komedisi ve programda yer alan ikinci filmi.”
Kraliçenin Oyunu / Firebrand (Galalar)
Filmin İKSV tarafından paylaşılan tanıtım yazısı şöyle:
“Jude Law’un Henry VIII ve Alicia Vikander’ın Katherine Parr rolünü üstlendikleri Kraliçenin Oyunu, görkemli bir psikolojik gerilim, intikama doğru sessizce yükselen bir dönem filmi. Kana bulanmış Tudor dönemi İngiltere’sinde, Kral Henry VIII’in altıncı ve son karısı Katherine Parr, kral denizaşırı seferdeyken taht naibi olarak atanır ve yeni bir gelecek için kendince elinden geleni yapar. Hastalığı artan ve gitgide paranoyaklaşan kral ülkeye döndüğünde, öfkesini radikallere ve Katherine’e yöneltir. Katherine kendini bir anda hayatta kalma mücadelesinin içinde bulur. 2013 tarihli Queen’s Gambit romanından uyarlanan Kraliçenin Oyunu, prömiyerini Cannes Film Festivali’nde yaptı. Brezilyalı sinemacı Karim Aïnouz, 2022’de Dağların Denizcisi ile İstanbul Film Festivali’nde Jüri Özel Ödülü’nü kazanmıştı.”
Gidecek Yer Yok / No Other Land (Genç Ustalar)
Filmin İKSV tarafından paylaşılan tanıtım yazısı şöyle:
“Filistinli aktivist Basel Adra, atalarının Batı Şeria’daki memleketi Masafer Yatta’nın İsrail askeri işgal güçleri tarafından yok edilişini beş yıl boyunca filme aldı. Adra, sınırın öte yanından mücadelesine katılan İsrailli gazeteci Yuval Abraham ile alışılmadık bir ittifak kurdu. Gazze’nin yıkımının sürdüğü şu günlerde önemi ve özelliğiyle daha da öne çıkan Gidecek Yer Yok, Masafer Yatta’lıların on yıllardır süren hukuk mücadelesini, zalimane adaletsizlikleri, baskıları, yıkımı ve toplu sürgünü belgeliyor. Berlin Film Festivali’nde gösterilen tek Filistin filmi olan Gidecek Yer Yok, Filistinli avukat, gazeteci, aktivist ve sinemacı Basel Adra ile Kudüs’te yaşayan İsrailli sinemacı ve araştırmacı gazeteci Yuval Abraham’ın da yer aldığı bir Filistin-İsrail kolektifi tarafından gerçekleştirildi.”
İstif / Hoard (Genç Ustalar)
Filmin İKSV tarafından paylaşılan tanıtım yazısı şöyle:
“1984, Londra. Çöp kutularını karıştırıp parlak çöpleri toplayarak yaşayan yedi yaşındaki Maria ile annesinin sevgi dolu dünyalarında her gün Noel havasındadır. Gece yürüyüşlerinden sonsuz hatıralar biriktirir, sevgi kataloglarını kucak dolusu sevinçle doldururlar. Ancak bir gece, dünyaları paramparça olur. 1994’e geldiğimizde Maria artık koruyucu annesiyle birlikte yaşamaktadır. Bir gün eve geldiğinde, merdivenlerin başında gördüğü yabancının çıplak ayakları tanıdık bir travma kokusunu, ekşi bir çocukluk sızısını canlandırır. Sonraki günler yavaş ve tuhaf geçer; büyünün ve deliliğin kapısı açılmıştır artık. Şiirsel absürtlük ile sıradanlığı sık sık iç içe geçiren Luna Carmoon, kendi anılarından esinlendiği bu ilk filmi için şöyle diyor: “Söz konusu anılar ve keder olduğunda kapı her zaman aralıktır. Sizi şaşırtır, saklambaç oynarlar.”
Evreka / Eureka (Heyula)
Filmin İKSV tarafından paylaşılan tanıtım yazısı şöyle:
“‘İlerleme bizi nereye götürüyor?’ sorusuna cevap arayan, Glauber Rocha’nın izinden giden bir western… Hayal Ülkesi, Liverpool ve Ölüler’in yönetmeni Lisandro Alonso’nun yeni filmi ilk kez Cannes Film Festivali’nde Prömiyer bölümünde gösterildi. Güney Amerika Amazonlarının yerli halklarıyla kısıtlı arazilerde yaşayan Kuzey Amerika yerlilerini yan yana ele alan Evreka, belirsiz bir zamanda geçiyor. Tarih, kimlik, doğa, kültürel çatışma ve sömürgeciliği inceleyen bu çetrefilli film, Pine Ridge Koruma Alanı’nda polis memurluğundan bıkıveren Alaina’yı takip ediyor. Alaina, büyükbabasının yardımıyla bir yolculuğa çıkmaya karar veriyor: Bir kuşa dönüşecek, zaman ve mekânı aşıp Güney Amerika’ya gidecek, başka insanların rüyalarını dinlediğinde her şey bambaşka olacaktır. ‘Geçen zamanla bu topraklarda en başından beri, sömürgecilikten önce yaşamış farklı kültürler arasında bağlantılar kurmak istiyorum”. – Lisandro Alonso”
Ölü Sezon / Hors-Saison (Dünya Festivallerinden)
Filmin İKSV tarafından paylaşılan tanıtım yazısı şöyle:
“Mathieu ile Alice on beş yıl önce birbirlerine âşık olmuş, sonra da ayrılmışlardır. Aradan çokça zaman geçmiş, her ikisi de kendi yollarına gitmiş ve yavaş yavaş kendilerine gelmiştir. Mathieu melankolisinin üstesinden gelmek için gittiği kaplıcada Alice ile karşılaşır. Acaba her şey bitmiş midir yoksa yeni bir başlangıç için geç kalmamış olabilirler mi? Çok katmanlı romantik filmleriyle izleyicileri büyüleyen Stéphane Brizé “Hiç yapılmamış ya da kötü yapılmış seçimler, kaçırdığımız ya da yanlış kullandığımız karşılaşmalar, hiç açmadığımız kapılar, kaçırdığımız buluşmalar, hayatımızda bir yol yerine başkasını seçişimiz üzerine düşünüp durduğumuz o anda oyalanmak istedim,” diyor. Hepimizin sorduğu zihnimizi oyan, o gizli soruları yüzeye çıkartan Ölü Sezon, prömiyerini Venedik Film Festivali’nde yaptı”