Talk to Me yılın en abartılmış filmi olabilir [Film Notları #1]

Talk to Me

YouTube’da korku ve komedi türlerini harmanlayan videolar yayınladıkları RackaRacka kanalıyla meşhur olan ikiz kardeşler Danny ve Michael Philippou, Konuş Benimle adıyla geçtiğimiz günlerde Türkiye’de de vizyona giren ilk filmleri Talk to Me ile sinemaya ilk adımlarını attı. Üstelik bunu övgülere boğulan bir ilk filmle yaptılar. Çünkü Talk to Me, bu yılın başında Sundance Film Festivali’nde gösterildiği günden beri dillerden düşmüyor. Hatta Past Lives ile birlikte bu yılki Sundance’in en çok övülen iki filminden biri olduğunu söylemek mümkün.

Sundance’teki gösterimi sonrası A24’ü arkasına almasıyla zaten dikkatleri üzerine çeken Talk to Me, henüz vizyona girmeden pek çok eleştirmen tarafından göklere çıkarıldığı, bu da yetmezmiş gibi Peter Jackson gibi birkaç sinemacı tarafından da övüldüğü için, hâliyle filmden beklentiler epey yükseldi. Bu övgülerin farkında olan pek çok kişi yeni bir Hereditary ya da The Witch bekliyordu; Ya da en azından yeni bir Midsommar. Ancak günün sonunda karşımızda bu filmlerle aynı cümlede anılmayı kesinlikle hak etmeyen; Happy Death Day ya da Smile gibi son yıllarda başarı yakalamış daha konvansiyonel korku filmlerinin yanına eklenmesi çok daha uygun olacak bir film var.

Son yıllarda korku sinemasında yaşanan rönesansın bayraktarları olan Hereditary, The Witch, It Follows gibi filmler, her şeyden öte görüntü yönetiminden senaryosuna, prodüksiyon tasarımından yönetmenliğine çok üst düzey işlerin ortaya koyulduğu yapımlar olmalarıyla diğer korku filmlerinden ayrıldılar. Ari Aster’ın Hereditary için kaleme aldığı senaryo ya da Robert Eggers’ın The Witch için kurduğu dünya, o dönemde alışık olduğumuz korku filmlerinin standartlarının çok üstünde, usta yönetmenlerin işleriyle kıyaslanacak seviyede işlerdi. Talk to Me’de buna yaklaşacak bir unsur bulmak zor. Filmin en etkileyici tarafları; dinamik, derli toplu yönetmenliği ve tüm hikâyeyi etrafına kurduğu ilgi çekici buluşu. Bunun ötesinde Talk to Me’yi Happy Death Day ya da Smile gibi benzerlerinden ayıracak çok fazla şey bulmak zor.

Philippou Kardeşler’in belki de en önemli başarısı, muhtemelen önümüzdeki yıllarda bir franchise‘ın da temellerini oluşturacak buluşları. Bu buluş, tutan kişinin karşısına öteki taraftan bir ruhu çıkaran seramik bir el olarak karşımıza çıkıyor. Eli tutan kişi, karşısındaki ruhu davet ederek kendi rızasıyla bir ruh ya da şeytan -hangisi olduğu muamma ki zaten filmin en büyük eksilerinden biri de bunu sağlam bir temele oturtmamış olması- tarafından ele geçirilmeyi kabul ediyor. Talk to Me, bu elin gizemini açığa çıkarmakla ya da etrafına bir mitoloji kurmakla pek ilgilenmiyor; bunun yerine böyle tehlikeli bir mekanizmanın bir grup ergenin elinde nasıl bir oyuncağa dönüşeceğini irdelemeyi tercih ediyor. Filmin bu mekanizmanın inceliklerini detaylıca anlatma gibi bir sorumluluğu yok elbette ama en azından tutarlı bir hikâye kurma sorumluluğu var.

-Yazının bundan sonraki bölümü film hakkında spoiler içerir-

Diyelim ki elin gençlerin karşısına çıkardığı varlıklar, ölmüş kişilerin ruhları. O zaman bu ruhların motivasyonları ve yaptıkları bir mantık çerçevesine oturtulmuyor. Mia’nın annesinin ruhunun, çok sevdiği kızına eziyet etmesi için ne gibi motivasyonu olabilir ki? Öte yandan eğer elin çağırdıkları şeytani varlıklarsa, ya da filme göre tüm ruhlar öldükten sonra şeytanileşiyorsa, o zaman Mia’ya yardım eden küçük kızı nerede konumlandıracağız? Bu ve benzeri bir dizi soru, Talk to Me’nin senaryosunun tutarsızlıklarla dolu, kusursuzdan çok uzak bir işçiliğin eseri olduğunu gösteriyor. Öte yandan film başta Mia olmak üzere ana karakterlerinde derinlikli kişilikler yaratıyor belki ama sonra bu karakterlere korku filmlerinin arketiplerine yakışır anlamsız kararlar verdirmekten geri durmuyor. Korku filmlerinde karanlık bir bodruma tek başına inme klişesinin çeşitli versiyonlarına Talk to Me’de birkaç farklı yerde rastlamak mümkün.

Hikâyesindeki bu zayıf noktalara rağmen Talk to Me’yi yılın başarılı korku filmlerinden yapan unsurlar da yok değil elbette. Bir kere Philippou Kardeşler izleyiciyi diken üstünde tutacak korku dolu bir atmosfer yaratmayı ve bu korkunun dozunu kademeli olarak arttırmayı gerçekten başarıyorlar. Eğer korku filmlerinden temel beklentiniz korkmaksa, Talk to Me bu konuda oldukça başarılı. Öte yandan ele aldığı genç karakterleri, vasat korku filmlerindeki iki boyutlu temsillerin ötesine geçiriyor olması da filmin bir diğer başarısı. Talk to Me’nin diğer meziyetleri arasında; korku sinemasına yıllardır hizmet eden yas temasını hikâyesine entegre edişi ve yaşanan tüm doğaüstü olaylara rağmen bu hikâyenin “gerçek hayatta” geçtiğini hissettirecek kadar ayaklarını yere basması var. Tüm bunlar Talk to Me’yi yılın en iyi korku filmlerinden biri yapmak için yeterli ama abartılı övgüleri haklı çıkaracak kadar değil.