Özellikle İngilizce konuşulan dünyada sinemanın da film eleştirmenliğinin de içinin yavaş yavaş boşaltılıyor olması, stüdyoların da hevesle desteklediği sistematik bir çabanın sonucu olsa da tüm bu süreçte ön plana çıkan birkaç fail var. Bunlardan biri de Rotten Tomatoes şüphesiz. Çünkü film eleştirmenliği kurumuna belki de en büyük darbeyi Rotten Tomatoes indirdi. Film kritiğini “bunu beğendim” ya da “beğenmedim” ekseninde şekillenen ikili bir sisteme indirgeyen Rotten Tomatoes, bu ilkel değerlendirme sistemiyle sadece film eleştirmenliğini değil, sinemanın kendisi de derinden yaraladı. Neticede bu sistem, film ve dizi eleştirilerini 100 üzerinden verilmiş bir puana indirgemekle kalmıyor, aynı zamanda 51 puan alan bir filmle 100 puan alan filmi aynı kefeye koyuyor.
Disney gibi sinemayı tema parkına çevirmek isteyen stüdyoların ekmeğine yağ süren bu çarpık sistem, gülünç seviyede kötü bazı işlerin bile seyirciye cazip görünecek puanlar almasının önünü açtı. Bunu uzun uzun detaylandırmak yerine şu beş nadide işin RT puanlarını paylaşmam yeterli olacaktır sanırım:
- The Lord of the: The Rings of Power, RT Puanı: %83
- Obi-Wan Kenobi, RT Puanı: %82
- She-Hulk, RT Puanı: %77 (ki ilk sezonu hâlâ yayındayken %92’ydi)
- Ant-Man and the Wasp, RT: %87
- Black Widow, RT: %79
Metacritic gibi en azından daha makul bir algoritması olan bir alternatifi varken Rotten Tomatoes’un bu ilkel sisteminin nasıl izleyicinin en çok başvurduğu kaynak hâline geldiği sorusunun pek çok cevabı var. Stüdyoların her türlü istismar edebildikleri bu sistemi tanıtım kampanyalarında ön plana çıkarması bunlardan biri; Rotten Tomatoes’un sahibinin Amazon olması bir diğeri. New Yorker ya da Little White Lies gibi saygın yayınların, sinema üzerinde yarattığı hasarı göre göre bu saçmalığın bir parçası olmayı neden hâlâ kabul ettiği sorusunun cevabını bulmak ise bu kadar kolay değil. Ancak sebebi ne olursa olsun günün sonunda bir gerçek var ki o da Rotten Tomatoes’un bir şekilde sinema dünyası üzerinde muazzam etkisi olan bir platforma dönüşmüş olması. Bu da Rotten Tomatoes’u stüdyolar için manipüle edebilecekleri bir silaha dönüştürüyor.
Stüdyolar yıllardır Rotten Tomatoes puanlarını manipüle ediyor
Stüdyolar bunu aslında Rotten Tomatoes ortaya çıktığı günden beri farklı şekillerde yapıyorlar. Hatta son dönemde bunu açık açık yapmaktan da geri durmuyorlar. Mesela ellerinde sezonun sonuna doğru momentum kaybeden bir dizi olduğunda, sadece ilk birkaç bölümünü eleştirmenlere gönderiyorlar. Böylece dizi yayınlandığı sırada RT puanının daha yüksek olmasını sağlıyorlar. Çünkü pek çok sinema sitesi, dizilere dair eleştirilerini bu önceden gönderilmiş birkaç bölümden yola çıkarak yayınlıyor. Bunlardan pek azı sezon tamamlandıktan sonra ikinci bir eleştiriyle tüm sezonu değerlendiriyor. Ancak bunu yapsalar dahi zaten sezon tamamlanmış, stüdyolar ilk başta ortaya çıkan şişirilmiş puanın ekmeğini çoktan yemiş oluyor. Öte yandan son dönemde daha yaygınlaşan bir diğer manipülasyon şekli de filmlerin basın gösterimlerine belli başlı eleştirmenlerin çağrılması ki burada eleştirmen ifadesini olabilecek en geniş kapsamıyla kullanıyorum. Çünkü birazdan ana konuya geldiğimizde de anlaşılacağı üzere Rotten Tomatoes’a eleştiri girip puan vermesine izin verilenlerin kaçı gerçek bir eleştirmen olarak nitelendirilmeyi hak ediyor tartışılır. Yine de bu zaten sulandırılmış olan eleştirmen cemiyeti içinden de stüdyolar kendilerine en iyi puanı verecek olanları seçip, öngösterimlere yalnızca onları davet ediyorlar. Bu da filmin ilk RT puanının şişirilmiş olmasını sağlıyor. Zamanla bu puan düşüyor düşmesine ama o zamana kadar stüdyolar istediğini almış oluyor. Çünkü ilk tepkiler geldikten sonra sosyal medyadaki fan hesaplarından popüler sinema sitelerine kadar pek çok kaynak bunu cümle aleme yaymış oluyor. Bu ve benzeri manipülasyonlar Hollywood’da yıllardır sürüyor. Ancak geçtiğimiz hafta Vulture’un yayınladığı çarpıcı makale gösterdi ki aslında Rotten Tomatoes’ta çok daha ucuz, çok daha mide bulandırıcı bir manipülasyon daha dönüyormuş.
Rotten Tomatoes’ta sahibinden 50 dolara satılık eleştiri
Vulture’dan Lane Brown’ın kaleme aldığı bu makale, film şirketlerinin filmlerinin RT puanlarını yukarı çekmek için açık açık bazı “eleştirmen”lere para ödediğini gösteriyor. Aslında Hollywood kulislerinde epeydir konuşulan bu gerçeğin ortaya çıkması, daha küçük ölçekli bir filmin tanıtımını yürüten PR firmasının kendisini açık etmesiyle ifşa oldu. Vulture’un derlediği bilgilere göre, 2018 yılında çıkan ve bağımsız bir film olan Ophelia’nın tanıtım çalışmalarını yürüten PR firması, filmin RT puanını yukarı çekebilmek için Rotten Tomatoes’ta eleştiri girebilen bazı isimlere olumlu eleştiri yazmaları karşılığında para ödemiş. Bu kirli ortaklık sonra başka filmlerde de devam etmiş. Bu anlaşmanın parçası olan bazı eleştirmenlerin Vulture ile paylaştığı bilgilere göre söz konusu PR firması, olumlu eleştiri başına kendilerine 50 dolar ödüyormuş. Ophelia’nın Rotten Tomatoes’ta açılışı %46 ile yaptıktan sonra bir şekilde %62’ye çıkıp, bu puanın da katkısıyla Amerika’da dağıtımcı bulması, Vulture’un bu haberini destekler nitelikte. Peki nasıl oluyor da bir “eleştirmen” 50 dolara tenezzül edip kendi itibarını ayaklar altına alma adına böyle bir şaibenin parçası olabiliyor?
Bu noktada işin içine son yıllarda çokça duyduğumuz “diversity” ve “inclusion” giriyor. Rotten Tomatoes yukarıda belirttiğim sebeplerden ötürü daha ilk günden beri kabul edilemez bir platformdu zaten ama son dönemde “inclusion” ve “diversity” adına; yani dil, ırk, cinsel kimlik, cinsel yönelim gibi konularda daha kapsayıcı bir platform olma adına, çok daha fazla kişiyi eleştirmen olarak bünyesine kabul etti. Liyakat ortadan kalkınca neler olduğunu çok iyi öğrendik hepimiz. Bu karar yüzünden Rotten Tomatoes’ta da liyakat ortadan kalkmış oldu. Elbette Rotten Tomatoes’un bir editör ekibi var ve kimlerin eleştirilerinin platforma kabul edileceği bir süzgeçten geçiyor ama bu süzgecin iyi ya da kötüden farklı kriterleri olması, günün sonunda ortaya 50 dolar karşılığında olumlu eleştiri yazmayı kabul eden, sözde eleştirmenlerle dolu bir platform çıkıyor. Bu Rotten Tomatoes’un hâlihazırda sıkıntılı olan sistemini daha da çürütüyor. Çünkü algoritmanın ilkelliği yetmezmiş gibi bir de şimdi bu algoritmaya beslenen veri de çürük dolu.
Rotten Tomatoes’un kapsayıcılık adına ne hâle geldiğini görmek isterseniz filmlerdeki eleştiri sayılarına bakabilirsiniz. Mesela MetaCritic Barbie için sadece 67 eleştirmenden eleştiri kabul etmiş. Rotten Tomatoes’ta ise Barbie için eleştiri giren eleştirmenlerin sayısı ise 467. Evet DÖRT YÜZ ALTMIŞ YEDİ! Liyakat sizlere ömür.
Paul Schrader: “Sistem bozuk; Seyirciler de eskisinden daha aptal.”
Vulture’un makalesinde Disney ya da Warner Bros. gibi büyük stüdyoların da parayla eleştiri satın aldığına dair bir bilgi bulunmuyor. Ancak bu stüdyoların da farklı yollardan sistemi açıkça manipüle ettiği Vulture makalesinde de detaylı bir şekilde anlatılıyor. Lane Brown, yukarıda sözünü ettiğimiz öngösterim için eleştirmen seçme manipülasyonunu Ant-Man and the Wasp: Quantumania filmi üzerinden örneklendiriyor. Evlerden ırak bir Marvel saçmalığı olan Ant-Man and the Wasp: Quantumania’nın ilk gösterimi yapılıp, o gösterime davet edilen “eleştirmenler” eleştirilerini yayınladıklarında filmin RT puanı 79 olarak ortaya çıkıyor ve bu rakamda dilden dile yayılıyor. YouTube programlarında konuşuluyor, sosyal medyada övülüyor, Disney eleştirilerden “harika”, “muhteşem” gibi ifadeler alıp tanıtım kampanyasında kullanıyor ve daha nicesi. Peki sonra ne oluyor? Film vizyona girince diğer eleştirmenler de filmi görme şansı yakalıyor ve filmin RT puanı yüzde %46’ya düşüyor. Ancak bu sırada Ant-Man and the Wasp: Quantumania ilk hafta sonunda çoktan muhteşem bir gişe yapmış oluyor. Tabii insanlar filmi izleyip gerçekler ortaya çıkınca sonraki haftalarda filmin gişesi de çakılıyor ama stüdyo o sırada kapabildiğini kapmış oluyor. Büyük stüdyolar bu sözde eleştirmenlere para ödemiyorlar belki ama onlar da filmi ilk izleme ayrıcalığını sunarak, yıldız isimlerle birlikte kırmızı halıdan geçirerek, gösterim sonrası hediye sepetleriyle evine yollayarak aslında baya baya eleştiriyi satın almış oluyorlar.
Vulture’un bu makalesi için görüştüğü isimlerden biri olan senarist ve yönetmen Paul Schrader, aslında benim de düşündüğümü açık açık söylüyor: “Sistem bozuk; Seyirciler de eskisinden daha aptal. Sıradan insanlar eskiden yaptıkları gibi eleştirilere bakmıyorlar. Rotten Tomatoes stüdyoların manipüle edebileceği bir şey. Onlar da ediyorlar.” Günün sonunda iş dönüp dolaşıp gitgide aptallaşan sinema izleyicisine dayanıyor. Zaten hatırlarsanız birkaç yıl önce Schrader’ın silah arkadaşlarından olan Martin Scorsese de aynı şeyi söylemişti. Hangi filmi izleyeceğine karar vermek için Rotten Tomatoes’a bakmanın iyi bir fikir olduğunu düşünen, eleştiri okumaya üşenen, sinemayı da zaten bir tür lunapark gibi gören bir sinema izleyicisi olduğu sürece Rotten Tomatoes önüne geleni eleştirmen de ilan eder, açık açık eleştiri de satar. Kim ne diyebilir ki? Seyirci bunu istiyor.