Geçtiğimiz hafta Disney+’ta izleyici ile buluşan yeni Star Wars dizisi The Acolyte, doğal olarak kendisini kaotik bir tartışmanın içinde buldu. Bu noktada Disney/Lucasfilm’den çıkan herhangi bir işin tartışma yaratmaması sürpriz olurdu zaten ama The Acolyte konusu ve tavrı gereği bu yarayı daha da deşen bir iş olduğu için daha büyük bir infiale yol açtı. Sevdikleri bir serinin, bu serinin kendisiyle pek de ilgilenmeyen bir grup insan tarafından kaçırılıp kendi emellerine alet edilmesi, tahmin edeceğiniz üzere epey bir kişiyi kızdırdı. Sanırım kızmakta da haklılar ama işin bu kısmıyla pek ilgilenmiyorum açıkçası. Çünkü The Acolyte, aslında Star Wars’un geleceğinden çok daha büyük bir sorunumuz olduğunu gözler önüne serdi.
Bugün itibarıyla The Acolyte’ın Rotten Tomatoes puanı %86, MetaCritic puanı ise 67. Eğer Acolyte’a şöyle bir göz ucuyla baktıysanız ya da Disney’in son 15 yılda çıkardığı işlerin genel kalitesi(zliği)ne biraz hakimseniz, bu tabloda ciddi şekilde sorunlu bir şeyler olduğunu rahatlıkla görebilirsiniz; Özellikle de Rotten Tomatoes tarafında. Çürük Domateslerden gerçekten kötü kokular geliyor.
Geçtiğimiz yılın eylül ayında Vulture, Rotten Tomatoes’a dair çarpıcı bir makale yayınladı. O dönem üzerine editoryal bir yazı yayınlayıp detaylandırdığımız (Bkz: Rotten Tomatoes satılık eleştiri skandalıyla gerçek yüzünü gösterdi) bu makale, film şirketlerinin Rotten Tomatoes puanlarını manipüle etmek için açık açık bazı “eleştirmen”lere para ödediğini ortaya çıkardı. 2018 yapımı Ophelia filminin tanıtım çalışmalarını yürüten PR firması, filmin RT puanını yukarı çekebilmek için Rotten Tomatoes’a eleştiri girebilen bazı isimlere olumlu eleştiri yazmaları karşılığında para öderken yakalanmıştı. Ödedikleri para ise 50 dolardı… 50 dolara itibarlarını satan insanlar Rotten Tomatoes tarafından bize fikirleri ciddiye alınmayı hak eden “eleştirmenler” olarak sunuluyordu. Şimdi The Acolyte’ın 86 puanını gördüğümüzde akıllara ister istemez bu 50 dolarlık adamlar/kadınlar geliyor. Ama tabii bu kez işin arkasında öyle küçük bir PR firması yok; Disney var. Bu yüzden “eleştirmen” cebine 50 dolar sıkıştırmaktan biraz daha büyük bir manipülasyonla karşı karşıyayız.
Son yıllarda sinema dünyasının içinin boşaltılmasına en çok kimler katkı sağlamıştır diye sorsalar, akla gelen ilk cevaplar arasında Disney ve Rotten Tomatoes da olur kesinlikle. Bu ikisinin son dönemde birbirine paralel olarak yükselmesi tesadüf değil. Zira Rotten Tomatoes’un yükselişinde Disney gibi stüdyoların parmağı var. İstedikleri gibi manipüle edebilecekleri bu ilkel puanlama sisteminin yaygınlaşmasına önayak olanlar tam da bu stüdyolar. Özellikle de Disney. MetaCritic gibi en azından daha kabul edilebilir bir değerlendirme sistemi varken, çok daha ilkel bir sistem kullanan Rotten Tomatoes artık yönetmenlerin iş bulmasını bile etkileyecek bir noktaya geldiyse, bunu stüdyolar sayesinde başardı. Fragmanlar gibi tanıtım materyallerinde RT puanlarının kullanılmasından, RT’deki “eleştirmenlere” gösterim önceliği verilmesine kadar pek çok farklı şekilde bu platformun popüler hâle gelmesine ve izleyici nezdinde karşılık bulmasına yardım ettiler. Şimdi Rotten Tomatoes bu iyiliği stüdyolara hizmet edecek “eleştirmenler” toplayarak ödüyor. Üstelik bunu artık pek gizleme gereği bile duymuyor.
The Acolyte Eleştirmen Puanını Ortaya Çıkaranlar Eleştirmenler Değil Influencerlar
Rotten Tomatoes’taki The Acolyte eleştirilerine baktığımızda, bugün itibarıyla 132 farklı yayından eleştiri alındığını görüyoruz. Yalnız şöyle bir sorun var ki tüm hayatınızı sinema üzerine bir şeyler okuyarak geçirmiş biri bile olsanız, kendinizi şu soruyu sorarken buluyorsunuz: “Bunlar kim Allah aşkına?”
The Movie Couple, FlickDirect, The Nerds of Color, Wealth of Geeks, Flick Fan Nation, QiiBO, SuperHeroHype, Nerdspin, Moviebob Central, But Why Tho? A Geek Community, Black Girl Nerds, That Shelf, Keith & the Movies, The Hindu, Nestor Cine Desde Hollywood, EscribiendoCine, Entertainment Voice, Autostraddle, Paul’s Trip to the Movies, Beyond the Trailer, Solzy at the Movies… Liste uzadıkça uzuyor… En iyi ihtimalle influencer olarak değerlendirilebilecek bir grup fanboy/fangirl, Rotten Tomatoes tarafından bize eleştirmen olarak sunuluyor.
Bu da yetmezmiş gibi Disney, film ve dizilerinin Rotten Tomatoes puanlarını açıkça manipüle eden birkaç yöntemi daha devreye sokuyor. Bunların başında ilk gösterimlere belli başlı kişileri çağırmak geliyor. Film ve dizilerine kimlerin yüksek puan verdiğini çok iyi bilen Disney, ilk gösterimlere sadece bu isimleri çağırıyor. Bu durum özellikle ilk günlerde RT puanının daha da şişirilmesini ve bu hâliyle basına servis edilmesini sağlarken, “eleştirmenler” tarafında da Disney işlerine daha yüksek puan verme konusunda bir teşvik yaratıyor. Disney etkinliklerine çağrılıp, yıldız isimlerle yan yana fotoğraf paylaştığınız görkemli bir gecenin sonunda eve elinizde bir hediye poşetiyle döndüğünüz bu sistem, Disney’in cebinize 50 dolar sıkıştırmayı kurumsallaştırmasından başka bir şey değil.
Bugün izleyicilerin en önemli referans noktalarından biri olan Rotten Tomatoes’un, eleştirmenlik kurumunu filmler üzerine görüş paylaşan herkesi kapsayacak şekilde kamulaştırması, bu kavramın hiçbir şey ifade etmediği bir gerçeklik yarattı. Okurların saygısını kazanmış Rogert Ebert ya da Pauline Kael gibi bir eleştirmen bile olsanız, artık film ve dizileri iyi ya da kötü olarak puanladığınız ilkel bir sistemde, The Nerds of Color’la ya da Solzy at the Movies ile aynı ağırlığa sahipsiniz. Çünkü daha önce Martin Scorsese ve Paul Schrader gibi sinemacıların da dikkat çektiği üzere, bugün artık daha aptal bir izleyici kitlesi var ve RT puanına bakmanın ötesine geçip münferit eleştirileri okuyan kişilerin sayısı gitgide azalıyor. Kendilerine güvenilir bir değerlendirme olarak sunulan bu puanın kimlerin oyuyla ortaya çıktığıyla bile çok ilgilenmeyen bir izleyici kitlesi oluşmuş durumda. Bu da The Acolyte’ın %86 puan aldığı, Hawkeye’ın yüzde %92’yle başyapıtlar arasına girdiği absürt bir gerçeklik yaratıyor. Stüdyoların ekmeğine yağ süren bu gerçeklik, vasatı bile aratan işlerin kabul görmesini, hatta yüceltilmesini sağlıyor ki bu da Hollywood’u bu kalitesiz işlere mahkum eden yöneticilerin koltuklarını korumalarını mümkün kılıyor.
- 1994 yazında sinemalarda; The Lion King, Forrest Gump, Jurassic Park, True Lies, Speed, The Crow ve Interview with the Vampire vardı.
- 1982 yazında sinemalarda; Blade Runner, The Thing, E.T., Star Trek II: The Wrath of Khan, Mad Max 2: The Road Warrior, Rocky III ve Poltergeist vardı.
Özellikle 1982 parmakla gösterilecek istisnai bir yıl olsa da 1970-2000 arası hangi yıla giderseniz gidin, sinema tarihinde yer etmiş bir düzine filmin birbiri ardına vizyona girdiğini görebilirsiniz. Bugün içine düştüğümüz vasatlık çukuru kendi standardını yarattığı için artık böyle bir ihtimalin mümkün olduğunu bile unuttuk. Filmlerin kaliteleri, gişe performansları, kültürel etkileri, bugünün yerlerde sürünen standardı içerisinde değerlendiriliyor ve bu düşük çıtayı referans alarak bir yerlere koyuluyor. Bu bağlamda ele alındığında The Acolyte’ın Rotten Tomatoes puanı, sadece eleştirmenlik kurumunun içinin boşaltıldığını değil, Hollywood üretiminin ne denli gerilediğini de açık ediyor.